28 Aralık 2009 Pazartesi

Öküz'ü cidden böyle mi arayıp buluyorsunuz?

Google analytics'in "arama motorlarında aranan kelimeler" kısmını bilirsiniz. "Sitenize kim hangi kelimeyi ararken ulaşmış?" onu gösteriyor...

Ahanda Öküz'ün ziyaretçileri şunları aramış google'da.. (bana da böyle aramalar yakışırdı!)

- Hadise'nin banyodaki pipisinin hali:
Hadise'nin pipisi? şu şarkıcı olan? deme yaaauu:)!

- 2010'un düdüklü tencere modelleri:
Bu ne lan?

- Kocayı avuçlarının içine almak:
Allah öküz misali tüm saftirik bekarları bu yamyamlardan korusun.. Nasıl bir psikoloji böyle bir kalıbın aranmasına sebep olur ki? evlerden ırak!! şeytan kulağına, tak tak tak tak...

Hayır bunlarla başa çıkacak donanım da yok bizde... Kafalar çok çok farklı çalışıyor.. hayatta akıl edemem/çözemem kadınsı şeytanlıkları..

- +18 bağlayıp tecavüz etme:
İlgili alet edevat 7*24 hazır yatağın başında... Kısmet olmadı ama hiç... çengel yahut metal yatak başlığı falan lazım.. evet; meraklı ama beceriksiz biriyim sanırım.

- Alasmaldık ve güle güle:
Ahaha:) .... karıştıran tek kişinin ben olmadığımı bilmek güzel!!

- Asuman Krose daha önce sevişti mi?:
Kroşe.... Yorumsuz

- Dombili kadın sex:
Merak kötü şey... Denedim.. denemez olaydım... dombili olmadığın varsayımıyla, yol yakınken vazgeç derim; ağzının tadını kaçırma..

- Fuck buddy erkek aşık olur mu:
Olur güzel kardeşim.. Gayet de güzel olur.. sen istedin diye değil ama; olacağı varsa olur...

- Fuck buddy'den sevgili olmaz:
X herhangi birinden daha düşük bir olasılık değil bence... aynı...
Olur olmasına da; süreç sancılı olabilir biraz... vaktin çok kıymetliyse zorlama.. kaldı ki zorlayarak zaten olmaz...

- Pipi kesen kadın, resimli videolu:
De git!... höst!! manyak... okuma benim blogumu! kışşşşt

- Pucca'nın gerçek kimliği:
Burda da mı? :) /fena değil; şirin kız.. çatlayın görmeyenler :P/

- Tarık Kakanın sevişme sahneleri:
Yorumsuz

- Kadıköy Fuckbuddy:
:) Yorma kendini yavrucuğum; bulamazsın öyle...

- Kafa sokma pornosu:
:) yorumsuz

- Memelere yumul:
Yumul uleyn!! kim tutar seni...

- Memesi ve pipisi görünen kadınlar:
of of... çok sakat... 4 yaşının üzerinde bunu arayacak kimse yoktur herhalde... 3 yaşında bel altı gerçeklikle tanışan bir jenerasyon geliyor...

- Orgazm sonrası ağlama:
Var... bizzat gördüm.... daha beter tepkiler de var hatta.. oldukça yaygın..

- Pipi nasıl kokar:
Nasıl bir insansınız siz yahu? Ben ki overdoze meraklı bir şeyim.. "vajina nasıl kokar" diye merak ettiğimi hiç hatırlamıyorum...

- Öküzün önde gideni kim:
merak kötü şey, öyle değil mi:)) çatlaaaaaa

- Sevişmek istiyorum:
"Hiç çekemem şimdi" diyen var mı?

- What is hug buddy:
Yok öyle birşey... ben uydurdum... sarılma ihtiyacınını paylaştığınız kişi. aşk yok, sex yok, soru yok.. sadece sessizlik... ve sarmalaşma var..

24 Aralık 2009 Perşembe

Bel Altı Cesaret & Öküzce Zırvalamalar


Gençken daha cesurdum ben... Gecenin bir vakti yük treninin vagonlarında, ormanda, barda, dekanın odasında, caddebostan sahilde, spor salonunda, denizde, sokakta, moda parkında falan tonla anısı var Öküz'ün.

Çok fena prim yaptığının farkında olsam da, kendimi kandıracak değilim: eskisi gibi değil bazı şeyler; içten gelmiyor... Uzun süre aç kalmadığım varsayımıyla marjinal tehlikeler "niyeki?" tepkisi verdirtiyor bünyeye..

Yaş ilerledikçe çok şey değişiyor(muş)..
Sevgilisiyle gece sarmalaşıp uyuduğunu anlatan bir kız arkadaşıma verdiğim tepki, daha dün gibi aklımda. Yahut gecenin bir vakti arabada bizi sohbet ederek bekleyen çift.... "deli mi yau bunlar! zevişmek varken sohbet de ne oloorki" demişti iç sesim...

Ne bileyim yahu; tavşan gibiydik...

Açlık yahut hayal gücü mevzusunda çok bir şeyin değiştiğini söyleyemem.. ama... aynı zamanda, damağa yansıttığı aroması pek enteresan olan, değişik bir tokluk da söz konusu.. miğde bulantısı gibi... ishal gibi afedersiniz:P (testesteron yahut damarlardaki "deli kan" oranı azalıyor muhtemelen.. de.. kabullenmek, sindirmek pek kolay değil bunu)..

Gerçi bel altı mevzularda monotonluk seviyesine geldiğim ilişkim de hiç olmadı ne yalan söyleyeyim; ama.... (iç ses: ahahaha... al sana bahane!)

Bilemiyorum.. bu değişimle gurur mu duymalıyım, utanmalı mıyım?




Duyuyorum çevremdeki kadınlardan "ah kocacıklarımız bizi şöyle bir apartman boşluğuna çekse" ile başlayan, ve, "nerdeeeeee.... " ile biten fantazileri... Hemen her kadın benzer şeylerden şikayetçi..

Ama... Haklı abi adamlar.. Tehlike olayını geçtim, mevzu bahis hayat arkadaşı/eş/garı falan oldu mu, işin rengi birkaç ton birden değişiyor....

Pure fuck-buddy ile yaşanılan şeylerin sakıncalı kısımlarını eşi ile yaşayamaz bir erkek(ortalama bir erkek tabi; yoksa eşini paylaşan bünyeler(xxxx'ler) dahi var elbette).

"Neden" diyecektir bazı kadın okurlar... "neden eşinizle de olmasın?"

E iyi de, sizi hem olmak istediğiniz "mahrem/özel/anne/aileden biri/eşim pozisyonlarında" tutup, hem de olmadık bir apartman boşluğunda kapıcıya/şarapçılara falan yakalanma yahut gecenin bir vakti karakollara düşme riskini nasıl göze alabilecek erkeq?

Tek boyutlu düşünüyorsunuz.. Bir erkeğin, hesap etmesi gereken tonla ayrıntı var... ve ötesinde, vakti zamanında bu ayrıntıları/yükü siz yüklediniz bize.. de farkında değilsiniz şimdi.

Ooff bazen isyan ediyor iç sesim... kadıngiller ne rahat... iyisi/kötüsü yok.. çaba yok.. dert tasa yok... yat sırtüstü, tamamdır.. bir de büyük memeler varsa, olanca öz güvenle nasıl da kasım kasım kasılırlar! /gerçekte asla öyle değil tabi de, biz erkekler öyle dahi olsa "allllahhhh!!" dediğimiz için, durum "bu" malesef.. Fiziksel farklılıklar hariç hemen hepsi aynı; "sex machine" diyebileceğim hiç bir kadın tanımadım/yüzlerine aksini söylesem de/.. (pardon 1 kişi tanıdım.. daha doğrusu kendini sex machine zanneden pek çok kadın tanıdım... da... gülüyorum onlara sadece) Oysa bizimki öyle mi?? aksiyon bizde, performans bizde, hayal gücü, teknik-idari yönetim, giriş-gelişme-sonuç... hepsi bizde.. Bir de üstüne hata mı yaptın! :) tüüüüüü allah belanı versin erkeq müsvettesi olursun mazallah..

Zor arkadaşım erkeq olmak..

Geçenlerde bir yerde okudum, "Yatakta iyiysen tosun, değilsen öküz olursun..." diyordu yazar..

Haklı... Sonuna kadar haklı.. (şeklen ucu bana dokunuyor lafın, farkındayım:P Da.. hemen hakkımı da yemeyin yahu; 60 değil, 30 yaşındayım.. var elbet benim de enteresan silahlarım:P(??) /iç ses: bunları karşıdan dinlemek hoş olabilir bak; yazayım bir kenara/ )

Böyle bu işler.. Bir erkek parasını ve iktidarını(stand up in the morning) aynı anda kaybetmeyecek... kaybetti mi? geçmiş olsun... yerden yere vururlar adamı..

İç ses: Konu neydi yahu?

21 Aralık 2009 Pazartesi

Lösemili Çocuklar

Hastanelerin onkoloji bölümlerine işi düşenler bilir; içeride sıklıkla hüzünlü / çaresiz / zehirli bir ortam söz konusudur.

O ortamdaki çaresizlikten/endişeli koşuşturmadan daha çok can acıtabilecek tek şeyin ise, yine aynı yerdeki çocuk hastaların gücü tükenmiş/ümitsiz bakışları olduğunu düşünüyorum.

Mezvu tam olarak bu değil aslında; ama "çocuk" dendi mi, hemen her konuda bir adım geri gitmeli bence. Dökülmüş saçlar.. maskeler.. bitkin/ümitsiz bakışlar.. tertemiz, bakmaya doyamayacağınız çocuk suratları.. fotoğraf o kadar keyifsiz ki, bahsettiğim manzarayı görüp de canı acımayana "insan" demem şahsen..

Neyse, yine çok dağıtacağım sanırım konuyu.. Hemen toparlayayım..
"Güzel bloggerın güzel okurları olur" genellemesinden hareketle, şu satırları okuyan herkesten İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümündeki lösemili çocukları ve okullarını ömrü hayatlarında bir kez dahi olsa ziyaret etmelerini rica ediyorum(evet; tedavileri çok uzun sürdüğü için, onlara özel bir okul[oda] var içeride).

Bir şeyler yapmak istediğiniz halde vaktiniz mi yok, yahut üşendiniz mi?.. Lösemili çocuklar derneğini kurcalayın..

Şu denizfeneri xxxxx'lerinin olayından sonra benzer gönüllü yardım hareketlerinden toptan soğumuş olsam da, lösev'in hiç bir falsosunu görmedim şimdilik..

Bahsetmek çok çirkin bu tip şeylerden, ama belki başka bir şeylere vesile olurum umuduyla paylaşmak istiyorum.

Öküz'ün hemen her sene acizane bağışta bulunduğu derneklerin başında lösev yer alır.(en az lösev kadar kıymetli işler yapan daha tonla dernek var elbette.. sakatlar derneği, omurilik felçlileri derneği, şehit yakınları derneği vs)

Biraz geç kaldım ama; örneğin hiç bir şey yapamasanız dahi, kurban bayramlarında ilgili parayı lösev'e yönlendirebilirsiniz. Gerçekten kesim yapıp, bağışçının evine makbuz ve noter onaylı kurban kesim tutanağı gönderen, rastladığım tek dernek.(bağış yapıp, hiç bir tepki alamamak keyifsiz bir şey.. en azından "aldık paranızı. merak etmeyin; en doğru şekilde kullanılacaktır.. teşekkür ederiz" falan denmeli)

Unutmayın.... Bağışlarınızı internet bankacılığını kullanarak da yapabileceğiniz gibi, söz konusu meblağı ödeyeceğiniz vergilerden düşmeniz de ayrıca mümkün..

Hangi dernek ne kadar dürüsttür, verilen paraların yüzde kaçı sizin umduğunuz şekilde değerlendirilir, bilemem.. Ama... Paylaşmazsam içimde kalacaktı; Lösev, yapılan bağışlara makbuz gönderdiğine şahit olduğum tek dernek(son gönderdiğimde yolladılar en azından - kurban kesiminden sonra evime "makbuz, noter onaylı kesim tutanağı ve teşekkür mektubu yollamışlar yahu; daha ne etsinler"..

Özet: lütfen ömrünüzde 1 kez dahi olsa, lösemili çocukları ziyaret edin. ve/veya bir şekilde(gülümseme armağan edin, oyuncak alın, konuşun vs) ve elinizden geldiğince yardımcı olun.. hiç hiç bir şey yapamasanız dahi, çevrenizde yapabileceğine inandıklarınızı bilinçlendirin. (yalnızca lösev için de değil; tüm dürüst çalışan gönüllü yardım hareketleri için).

Not: yorum silmek hiç adetim değildir aslında. ama olur ya yorumunuzu paylaşmak istersiniz, lütfen dernek ismi belirtmeyin.. zira hangi tarafta olursa olsun bir siyasi görüşün peşindeki yahut kıllandığım x herhangi bir derneğin adı geçerse, afiyetle sileceğim..

Yukarıda anlatmaya çalıştığım şey: sosyal yardım derneklerinin suyla çalışmadığı... hastaların, fakirlerin, evsizlerin, yaşlıların, açıkta kalmışların havayla beslenmediği... ve, "aaa iyiymiş.. aferim yardım edenlere" demenin ötesinde "elden geldiğince" bir şeyler yapmak gerektiğiydi.(en en kötü güler yüzünüzü yahut bir tas çorbanızı esirgemeyebilirsiniz mesela).

Anlyorum, 3-5 gerizekalı yüzünden "ohh. ben yemedim, sen ye" pozisyonuna düşürülmek iğrenç bir şey.. Ama.. samimiyetine inandığımız/işini doğru yapma potansiyelindeki organizasyonlar kurcalanabilir.. Yahut bağımsız çaba sarfedilebilir..

En en özet: Bencil yaşamayın.... Paylaşın.... Paylaşmayı erteleyip, kendinizi kandırmayın.... Duyarlı olun..

18 Aralık 2009 Cuma

Yaşlanıyoruz & Karışık Mevzular

Ana mevzu: Göz, karşı masadaki cillop kızdan önce yandaki annesini farketmeye başladıysa.... "eyvah eyvah" derim; başka da bir şey demem....

Acı gerçek: Yaşlanıyorsun!

Alt Başlık 1: Asla "olgun" merakım olmamasına rağmen, sıklıkla onlar çıktı karşıma.

"20'yle entel sidikleri yarıştıracağıma/çocukça fikirlerle-kaprislerle uğraşacağıma, 30-40'la oturur efendi efendi dvd'mi seyrederim" gibi bir hissiyat sanırım. (hemen bel altına yormayın; "hiç alakası yok".. kaldı ki, 40ların "vermem de vermem" oyununu 20'lerden farklı yahut daha basit sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demektir)

Zor hakikaten yahu; bu kadar alıştıktan sonra da nasıl geri döneceğim 20'liklere bilemiyorum. Çevremde sayıca tükenmelerini geçtim, çok da uzaklaştım o dünyadan..

Kova beynim ısrarla "iyidir, iyidir... erken 20'ler = missss" dese de, diğer bir iç sesim "höstt! küçülde cebime gir", "asla hem beğeneceğin, hem de anlaşableceğin dinginlikte / tutarlılıkta bir "erken 20" bulamazsın" yahut "ayşe'yle olan uyumu/dinginliği hiç bir erken 20'de yakalayamazsın" vs diyor..

Kim kime baskın çıkacak bakalım.. (aslında bir halt yaşamışlığı yahut yarım çuval tecrübesi falan da yok; bakmayın öyle dediğine... konuşuyor işte! şimdiki yeni gençler, bir ömür beraber olunan kadın sayısını 2 senede yakalayıp, aşıyor..)

Puffff.. uğraşacak mecal var mı sanki de, çenemi yoruyorum?.... şu baştaki işleri biraz hafifletmem gerekiyor; ki radarları pasif moddan çıkartabileyim... sonra, öküz will back in town elbette... ("will back in town, will back in town".. "soon, soooon!" diye diye ömür geçti, orası ayrı tabi:P)

Alt Başlık 2: Şu göz/radar mevzu da ayrıca komiktir bak.. evcil hayvan besleyenler bilir; yaklaşan karşı cinslerini 300mt ileriden farkedebilirler.

Hiç ama hiç farklı değiliz..

Bir halt edeceğimden değil, yanlış anlaşılmasın.. ama en az 30mt yarı çaplı bir daire çizin etrafıma; uçanı kaçanı kaçırmam sıklıkla. (ki kız arkadaşlarım, beni kesen kızları farketmediğim için, "körsün, ama iyiki körsün" derlerdi hep. buna bir de 2 numara miyopiyi de ekle; ona rağmen 30mt).

Zihin 3 boyutlu bir harita yaratıp, dişinin bulunduğu koordinatları anında işaretliyor.. İlgini de çekebilmişse mevzu bahis kişi, aynı anda 300 şeyle meşgul olsan, yahut etrafta ortamı karıştıran +300.000 kişi olsa dahi, durumdaki değişimleri an be an kontrol altında tutup, not alıyorsun o haritaya (yaklaştı/bu tarafa baktı/gitti vs). Üstelik, tam olarak kafayı çevirip bakmana da gerek yok; zihinsel olarak/telepatik melapatik yollarla yapıyoruz bunu:P !

Kediden, köpekten, ötesi karşı cinsten, hatta yanı başımızdaki x herhangi birinden "çok farklı" zannediyoruz ya kendimizi... asıl komik olan bu sanırım.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Sertap Erener'in Son Klibi Üzerine Öküzce Saçmalamalar


Sertap Erener'in yeni şarkısı için hazırladığı klibin video linkini göndermiş bu sabah bir arkadaş.. gözlerimi kırpmadan, 4-5 kez ard arda izledim.....

Öğle saatlerinde işe dalmışım; epey vakit geçmiş aradan ..
Hiç alakasız bir anda, defalarca klibini seyretmeme rağmen şarkı hakkında hiç bir fikrimin olmadığı dank etti.(şarkı sözleri hususunda sıkça yaşarım benzer mini hafıza kayıplarını. da.. farklıydı işte bu)

"İki cıbıldak gördü.. aklı başıdan gitti tabi öküzün" diyecektir bazı aklı evveller.... Aldığım mesaj ve yorumlardan net olarak görülebiliyorum bu, biraz da benim sebep olduğum "açlık fotoğrafını". Hatta bloggerlardan biri, lafını hiç esirgemeden "abaza" damgası dahi vurmuş geçen gün..

"Umursamıyorum" u gönülden yazabilmeyi isterdim.. Ama, tam da öyle değilmiş anlaşılan.

Nasıl bir psikolojidir bilmiyorum(keyifsiz bir koku aldığım için şimdilik self-muhasebe olayını erteliyorum).. ama bu 3 küçük "abaza/basit" mesajı dahi blog yazmaya soğutabildi açıkçası.

Cevap yazmamıştım aslında. Ama buradan o "senin gibi abazalar" la başlayan mesajı yazan arkadaşa bir not iletmek istiyorum izninizle: "aksiyon yaşayabileceği uygun partner bulamayana abaza denir be güzel kardeşim.. öküzün derdi çook başka.. da; anlayana tabi... sevmiyorum, ve bana söylenmesinden hoşlanmadığım için safetmek istemiyorum "sığ" kelimesini /kompleksliyim bu konuda/... ama sizde, yazdığım iki cümleyi okuyup, hüküm verme/yerlerde sürüme derdine girmeyin hemen..

Birini pervasızca karalayınca boncuk mu veriyolar, anlamıyorum ki.. Varsa bir hazımsızlık; sorunun kaynağına hesap sorun. Bana ne b.k atıyorsunuz?

Ben, beni eğlendiren, hüzünlendiren, düşündüren ayrıntıları paylaşmaya devam edeceğim.. sırf "aaa bu bel altı oldu", "aa bu yanlış anlaşılacak", "aa böyle yazarsam negatif prim yaparım/hakkımda şöyle düşünürler" diye yazamayacaksam aklımdan geçenleri, özgür olamayacaksam, ne anlamı var bu blogun? hayatımdaki eğlenceli detayların çoğu bel altından çıkıyorsa, hazmedemeyenlere b.k yemekten öte bir şey düşmüyor bence.

Ezik ve bel altı açlığı çenesine vurmuş insanlar yazmasın lütfen bana(bilhassa özel mesajlardan bahsediyorum. bilir onlar kendilerini; bunu da okuyacaklarına eminim)

Herneyse... konumuza dönelim.
"Klibi bir kez daha seyredeyim de, melodiyi anımsayayım" dedim.. Baktım, cıbıldak cıbıldak tonla vücut var klipte... iç ses: "oha!! bunlar neredeydi lan sabah!"

Klip baştan sona yarı sevişme modunda geçiyormuş; farkında değilim(düşünün yani; öküz dahi farkında değil! :P)..

Bel altı mevzularda 2 zayıf noktası var öküzün.. Kadıngillere ait bazı fiziksel ayrıntılar[ince detaylar] tüm hormonal dengesini alt üst edebiliyor.Öyle sandığınız gibi meme-g.t, yahut az biraz daha yaratıcı olanların olası tahmini gibi el-ayak vs değil burada sözünü ettiklerim..

Bahsi geçen muhteşem 2'liden biriydi işte bu sabah beni yarı bilinçsiz hale getiren.. Dedim ya; ne şarkının kendisi ne de klipte sevişenler hakkında hiç bir fikrim yoktu resmen..

Dudaklar.......... Sertap'ın dudakları...

Köfte dudak iyidir.. güzeldir.. denemeyenler denemelidir..
(Geniş dudak/ağız da güzeldir bak.. özellikle bel altı aktivitelerde enteresan maharetler sergileyebilir bu fiziksel artıya sahip kişiler)

Eski yazılarımdan birinde/bir tarafı ağrıyan genç erkek modeli/ bahsetmiştim Safinaz'dan.. (iç ses: aha.. sonunda ben de yaptım isim yakıştırma olayını).. Onunla öğrenmiştim ilk fetiş/abnormal merak unsurumu(nasıl bir rastlantıdır ki, 2. ve en fenasını da yine aynı kadında keşfetmiştim.. unutmazsam, onu da yazarım bir ara)..

Çilek aromalı lipstickler yeni çıkmıştı o sene.. Sürekli sürerdi dudaklarına(her santimetresi çilek kokardı hatta. çilek aromalı duş jeli, çilek aromalı sabun, çilek aromalı sakız vs).. İlk öpüşmemizde, şeklen tuhaf bir pozisyonda olsak dahi, "hobaraaaa!! bu da nesi böyle!! i love köfte dudak!!! kölen olam köfte dudak!" dedirtmişti bana..

Şekilsiz kalınlıktan bahsetmiyorum; yanlış anlaşılmasın.. Tekirdağ köftesi diyelim:P Tıpkı safinaz'ınki, tıpkı Sertap'ınki gibi...

Bugün defalarca o klibi seyrettim.. hala şarkı hakında pek bir fikrim yok.. hala sevişenlerin saç rengini sorun, söyleyemem.. Ama o dudaklar... puffffff.... aklı baştan aldı resmen..

Aşık olduğum/olacağım kadında bu "abnormal hormon delirticilerinden" olması asla şart değil.. Enteresandır benim aşkım.. tahta meme, armut dudak(??) falan tanımam.. görmem, umursamam (yüz güzelliği hariç).. Normal fiziksel beğeni ayrıntılarımın hemen hiç biriyle örtüşmez bu bahsettiklerim(demek göz/gönül başka, bel altı başka düşünüyormuş)

Ama...

Ama, hazır diyorum.. ebedi malzemeyi bulamadık.. bulmuşken öylesini bulsam? hı? olmaz mı? Zaten ultra koklagan, dokungan, öpüşken bir adamım... Öp öp bitmez o dudaklar yahu.. Aşındırmaktan yara eder insan o dudakları.. Ömrü uzar adamın resmen..

Not: klipte sevişme olayı biraz gereksiz olmuş bence... ama şarkı pek güzel(miş)... dinleyin, siz de sevin efenim:


not2: vakti zamanında bir otelde canlı izleme şansı yakalamıştım bu kadını. o nasıl bir sestir yahu? ağzım bir karış açık dinlemiştim.(uzaktan dudakları seçememiştim tabi o zaman; miyopi var bende)

not3: not2 ve not 3 arasında 4-5 saatlik bir fark var. Huzursuzluk sembolü gece telefonlarının biriyle dayımı acile kaldırdık. Bir kez daha hatırladım(neden hep unuturuz ki?) hayatta "can"ın ölümünden başka herşeyin yalan olduğunu..

Çok çok yakın değildik dayımla.. ama... üzülüyor/endişeleniyor yine de insan..

Allah tüm şifa ihtiyacı olanlara şifa, derman ihtiyacı olanlara derman, yakınlarına/sevenlerine de bir o kadar sabır versin..

7 Aralık 2009 Pazartesi

Gizli Ağda Ritüelleri ve Öküz'ün Hamam Fantazisi


Kadın milleti tuhaftır azizim..

Alışmışız iki bel altı laf duydumu kafaları eğip kikirdeşen memleketim kadınlarına..
Sanıyoruz ki, oraları buraları gerçekten çok çok mahrem bunların.

Yalan! Külliyen yalan!!

Bende öyle sanı(a?)rdım daha gençken.. Ta ki, bir kız arkadaşımdan, kadınlar arasında düzenlenen gizli ayinler / ritüeller hususunda bazı özel ayrıntıları öğreninceye kadar. // Gizli ayin, ritüel falan diyorum; abarttığımı sanmayın.. dışarıdan hiç bir erkek bilmez bunları.. masonik sırlar misali saklanır pipi sahibi er kişilerden.

Ağda mesela..
Evde ablasının, kardeşinin, arkadaşının olmadık yerlerine ağda yapan kadınlar mı dersin... mahalledeki salonlarda tanımadığı kadınlara m.çındaki tüyleri aldırtanlar mı dersin... şekilli mekilli(kalpli, harfli, amerikan modeli:P) sanat eserleri mi dersin... Artık, ne verdiyse Allah..

Of ki ne offf...... Düşündükçe soğuyasım geliyor kadınlardan....

Hemcinsinin yanında çıplak olmak ayıp değil ki.. ne var... bak amerikan filmlerine; bütün erkekler duşta cıbıl cıbıl diyeceksiniz...

İyi de.... sen bir de o erkeklerden birini, diğerinin önünde domalmış, mıçındaki tüyleri ağdalatırken hayal etsene!... arkadaki daha iyi görebilmek için kafasını iyice yaklaştırmış olsun hatta.... mesela dedim:)

Öğğyykkk.... O ne lan!

Nasıl bir genişliktir yahu bu:) ?
Neymiş; bebek cildi gibi olacakmış oraları... Yahu mayak mısınız; 300.0000 tane epilasyon yöntemi var... %100 pure bebek cildi de olmayı versin; başkasının önünde domalmak da ne oluyor? (bebelerle mi yarışıyorsunuz?) yuhhhh!

Domalma kelimesini de asla "mübalağa" sanmayın... içerideki sedyemsinin üzerinde malum yerlerini aldırmak için şekilden şekle giren kadınları hayal edin.. daha ne pozisyonlar var da; yazı yoldan çıkmasın diye paylaşmıyorum..

Akşam rakı-balık muhabbeti yaptığınız erkek arkadaşınız, sizden "özel bazı yerlerini temizlemek için yardım istesin mesela" :) direkt cinayet sebebi:)

Gülüyorum; ama aynen böyle kadın dünyasında...

Hamamlar da ayrıca enteresandır bak..
Ulan askerde bile koca bölük hamamda şortla/donla falan yıkanırdı(eski askeri birliklerde genelde hamam vardır); o ne öyle 50m2 yer içinde ortada sallanan 60 xox(ne desem bilemedim bir an).. kesin arıza çıkar; kan gövdeyi götürürdü..

7'sinden 70'ine; küçük memelisi, pamela memelisi, şişmanı, mankeni... 40 kadın... 40m2 içerisinde... ve hepsi çırılçıplak... (yalnızca 3-5 utangaç çamaşır/pikini yahut, peştemal mi ne var ya, o düttürüden takıyorlarmış)

iç ses: oyşşş:)

Vakti zamanında çok düşünmüştüm; "bir yolu olmalı! bir yolu olmalı!" diye kadınlar hamamını nasıl dikizleyebileceğimi... Yok abicim.... mahalleli tarafından kolunun bacağının kırılmasını, düşmeyi falan göze alabilirsan; ve elbette becerede bilirsen; buyur tırman çatıya... yok olmadı mı; kalan tek ihtimal, helikopter kiralayıp, deliklerden yarımşar santim meme görme uğraşı:) o kadar..

Allahtan etrafta hamam mamam yok da, eşşeğin aklına kırk yılda bir düşüyor karpuz kabuğu..

Not: hamam fotoğrafı ararken şunu buldum; bir göz atın..

foto: http://istanbulusevenadam.deviantart.com/art/hamam-3-49784923

4 Aralık 2009 Cuma

Arızayım 1

Bütün akşam seviştiğim kadınla, neden gece huzurla uyuyamıyorum? Neden o(nlar) yarım karış açık ağız(lar)ından akan salyalarla göğsümü ıslatırken, ben bütün gece tavanı seyrediyorum?

Ne arıza, ne gergin, ne saçma sapan bir adamım ben..

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yersiz Yumurtalar

Olmadık şeylerin içine yumurta koyanlar; "ıyykkkk" demek istyorum size izninizle...

Ucuz Sanatın Baldır Bacak Israrı


Az önce bir dişi modelin(yahut şarkıcı, aktrist.. her ne iş yapıyorsa artık), "Yeşil Çam'ın Porno Günlerine döndük" açıklamasını okudum hurriyet.com.tr'de..

"Son zamanlarda çekilen bütün sinema filmlerinde ve dizilerde sevişme sahneleri var. Bu beni çok rahatsız ediyor. Bunlar, bir dönem Yeşilçam'da furya haline gelen porno filmlerini andırır oldu. Sevişme sahneleri olmadan da sinema filmi ve dizilerin başarılı olacağına inanıyorum. Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Belgin Doruk ve Filiz Akın da birçok sinema filminde rol aldı ama ne sevişti ne de öpüştü..."

demiş..

Güzel de demiş.. Bellirsiz, muallak şeyleri sevmez Öküz.. Gerektiğinde "Kral çıplak" diyebilmek, bazı şeylerin isimlerini korkmadan dile getirebilmek lazım....

Akşam 3 dk kanallar arasında gezeyim diyorsun; 40 dizinin 30'unda birbirine yumulmuş gencecik insanlar, kim kimin karısıyla ne etmiş, kim kimin kucağında belli değil..

Dizileri ve ucuz fikirli filmleri baldır bacak izletiyor.
Behlül'le bilmemnenin(ismini unuttum) samanlıktaki maceraları, "ay şimdi öpüşecekler, şimdi sol memesi görünecek, şimdi pazularının göründüğü bir sahne var" .. vs.. bunlar para ediyor "ucuz" hayatta...

Yanlış anlaşılmasın; karşı değilim baldır bacak çekimlerine. Aksine bayılırım tahmin edeceğiniz üzere... de... işte... adı başkadır onun. Kendini kandırmaca, iki yüzlülük, ucuzluk... bunlar işte benim keyfimi kaçıran..

"Üç maymun"da o memeler görünmeseydi mesela? ne kaybederdi film?

Ha göründü de beni mi gerdi? elbette hayır.. ama hepimiz biliyoruz ki, film popüleritesinin %50'ye yakınını o memeler sağladı(kendimden biliyorum; ve beni kendinizden çok farklı sanmamanızı öneriyorum).

O zaman diyebilmelisiniz "tiraj için, para için, şan-şöhret için memeler" vardı diye. (hatta iki gün sonra barda ilgi çekmek için tshirtünü sıvayan kıza da söylenmemelisiniz, "vay motooor!" diye.)

Sol memesini sokakta gösterene başka şey, tv'de gösterene başka şey deniyor bu düzende.. Bir kandırmacadır gidiyor, orası kesin de; "kim kimi kandırıyor?" bu kısmı biraz karışık..

Bu ucuzluğun ya bilincinde olacağız, ya da "sanat" deyip halı altına süpüreceğiz.
"Hayatta bunlar var" deyip kamufle de edebilirz elbet; ama hayatta z.çmak, osbir çekmek vb daha pek çok ayrıntı da var malum.. Amaç o değil; kandırmayalım kendimizi..

Altlarındaki 100.000€'luk jipleriyle onlarda aynı şeyi benim için düşünüyorlardır muhtemelen; ama... çok acıyorum mu desem.. üzülüyorum mu desem.. bir şeyler diyesim var işte yeni nesil yeşilçam aktristleri ve dizi oyuncuları için..

( Erkeklere fazla sözüm yok bak:P Ohoo.. canıma minnet... bir dizide x aktriste yumuluyorum; diğer sinema filminde topluca dalıyorum.. hemen her biri de bir içim su malum... daha ne ister ortalama bir erkek.. missss.. )

Ama aktristler... Orada iş farklılaşıyor.. Çünkü yaptıkları şeyi ısrarla başka bir şeymiş gibi göstermeye çabalıyorlar.. Çünkü 2 yüzlü, sevimsiz bir durum var ortada.

Yazmıştım daha önce; göz atınız lütfen: Al Bundy Gördüm Kendimi .. Sinir oluyorum şu modern şaçmalıklara.. izninizle yeniden paylaşayım..
Öküz "hormonları için" aşksız sevişince "tüüüüü !! allah belanı versin ahlaksız herif".... Aktristler para için, ego için, şan-şöhret için sevişince(cümle alemin önünde hemde), "sanat"...

ohh !! ... ne ala..

Bir de şey vardır bilirsiniz, "hiç bir şey hissetmiyoruz ki!! hissetmiyoruz ki!!" olayı:) Çok gülerim buna:)

Başkalarını kandırmaları hadi neyse de; kendileri de inanıyorsa buna.. yazık yahu..
Gece yatağınıza yattığınızda hiç mi durum muhasebesi yapmazsınız? Hiç mi "Naapıyorum ulan ben?" demez bir bünye.. Özellikle hassas bünyelerde, deriiiiin psikolojik yaralar bırakmaya adaydır bu mevzu.. diyeyim ben size..

Düşünsenize; hangi kadın sabah kenan imirzalıoğlu'yla, yahut hangi erkek xx aktristle sevişip(hangi birini sayayım; hepsi birbirinden cillop) akşamına "hiç bir şey hissetmedim ki" diyebilir:) Kime ne anlatıyorsunuz yahu; biz de insanız:)
(Akşam evde, sabahki çekimi düşünüp osbir çeken; ertesi gün ise televizyonlara "hiç bir şey hisetmiyoruz ki!" diyen aktör,aktrist fotoğrafları var kafamda... da; lafın ucu kaçar diye devamını getirmiyorum...)

Yakiinen bilirim; BMW'den vazgeçmek oldukça güç.... Çok fena köleleştirir adamı.. ama.... en azından durumun bilincinde olup, adını koyun yaptığınız şeyin.. Diyebilin ki; "para için, ego tatmini(şan-şöhret) için yapıyorum.. yahut onlar için katlanıyorum"..

Olası sıfatlara, yakıştırmalara göğüs gerin.. Ayıp değil.. dedim ya; hemen hepimiz bir şekilde kölesiyiz o BMW tutkusunun.. Siz de deyin ki; "ben de kölelik görevimi böyle yerine getiriyorum; dişiliğimi, görece de olsa tenimi sunuyorum milyonların gözüne.. siz dönüp kendi m.çınıza bakın.."..

Yahut hiç birini mi yapamıyorsunuz; kafayı öne eğip "Öküz'ce seçimler yapanlara" laf atmayı kesin bir zahmet.. "tü-kaka'nın önde gidenleri, bizzat sizin gibi samimiyetsiz ve ne olduğunun/ne yaptığının bilincinde olmayan insanlardır".. bence....

Şöyle bir durup düşündüğümde, top 10 listemdeki hiç bir filmde baldır bacak sahnesi olmadığını görüyorum.. Shawshank, seven samurai, dirty rotten scoundrels, forrest gump, star wars, exorcist.... hiç birinde... ve hemen hemen tek bir sahne de dahi..

Enteresan değil mi?

"Bunlar aşk filmi değil ki" diyeceksiniz.. Bodyguard, eternal sunshine of the spotless mind.... offf ne diye sayıyorum ki.. eski hülya koçyiğit'li, tarık akan'lı aşk filmlerinden ötesi var mı yahu? (öküz sevmez türkan şoray kadr inanır'ı.... tarık akan-hülya koçyiğit'çidir ulta boş vakitlerinde)

nerede meme? nerede ucu kaçmış, amacı şaşmış baldır bacak?

Ne için? para için.. şan - şöhret için... adı ne bunun? varın siz yakıştırın....

Ahanda bu da, Hülya Koçyiğit'in kızı(gülşah,güllüşah) için yazdığım bir yazı: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/02/ne-oluyoruz-yahu.html

25 Kasım 2009 Çarşamba

Yapmacık Hareketler Bunlar


Düzenli okuyanlar genel üslubumu bilir. "Erkekler düşündüğünüz kadar tü-kaka değildir"'i anlatmaya çalıştım pek çok postumda..

Birbirine attığı çamurla prim yapmaya çalışan insanları oldu olası anlamaz Öküz.. Çalışmaz çünkü kafası öyle..

Ama...
Ama.... bir erkek grubu var ki... hakikaten pek canı sıkılıyor öküz'ün... Tiksindiğim, fena halde gıcık olduğum, yapmacık ve çıkarcı erkek insancıkları...

Biri demişti, "sen tam bir don juan'sın" diye.. pis pis gülümsemiştim; "ben nire, don juan nire" diye:) Anlamam öyle Don Juan'lıktan.. "tavlama sanatından"... kur yapmaktan... şekilsel ve çıkarcı inceliklerden.. Biri hayatındadır(my girl) yahut değildir.. sevişirsin, yahut sevişmezsin.. hepsi bu.. ak ile kara gibidir öküzland'de.

Sokaktaki x bir erkeğe yapmadığım hemen hiç bir inceliği(yol vermek, adam gibi kelimeler seçmek, anlayışlı olmak vb), "potansiyel meme" umuduyla bir kadına yapmam/yapmadım.. X bir erkeğe neyse(yani hiç bir çıkarım olmayan, rakip firmaya), üç aşağı beş yukarı kadınlara da o..

Misafir gelen kız arkadaşı kapıda "naber y.rram" diye karşılıyorum sanmayın.. o çok ayrı bir mevzu.. Karşınızda kadın varsa, elbette bir erkekle muhattap olur gibi yaklaşamazsınız olaya.
Yahut yanımdaki kadına kapıyı tutmuyorum gibi de anlaşılmasın. Kadın olduğu için tutmuyorum diyelim.. önde ben çıkmışsam; ali de olsa klodya şifır da olsa, kafa çok çok dağınık olmadığı varsaymıyla tutarım elbet kapıyı... Centilmeklikten öte, adam olmakla ilgili birşey diye düşünüyorum.

Geçenlerde Sokak Kedisi yazmış bloğunda.. toplu taşıma aracındaki boş yere oturmaya kalkan delikanlıyı uyarmış bir hanzomuz; "hoop bilader... ayakta kadın var" diye.. Pek severek okuduğum Sokak Kedisi de, "aferim.. bak ne ince hareket" demiş içinden..

Sebep? Ortamdaki kadınlara centilmenliğini gösterip, prim yapma umudu.. Hatta 3 kuruşluk o umut için, kalabalık içinde "bozulan" bir genç erkek...
Aynı adamın, 30mt ileride yere tükürdüğünü, "ne bakıyorsun" yahut "sellektör yaptım da yol vermedin" kavgası çıkarttığını bilmesem; tamam diyeceğim. bak eski İstanbul adamlarından... kibar, eğitimli... adam gibi adam... (ki vazgeçtim; onu dahi demem.. zira ortada "bozulan" bir genç var...)

Güldürmeyin beni.... Ciğerini bilirim bu eşşek adamların.. 40.000 farklı erkek bakışını 3sn'de birbirinden ayırd edebilirim..
Kibarmış.. centilmenmiş.... pehhh... kurtsunuz ulan... ne ötesi, ne berisi.. ucuz planlar yapan aç kurtlar.. başka hiç bir şey değil..

Ben tilki planları, yapmacık süreçleri beceremiyorum; ondan mıdır bu çekememzlik? ha bak bunu tartışırız.... Armudun şeklen iyisini sıklıkla bu tip insanlar yediği için kıskanıyor/çekemiyor da olabilirim; pek mümkün.. içten içe gıcık oluyorum, yeri geldi mi içimden sövüyorum.. sebebinin çok bir önemi var mı; bu da apayrı bir konu zaten.


Peki.. kadınlar yönünden bakalım bir de olaya.. Sokak Kedisi, "biz de biliyoruz o hareketlerin aslında sahte olduğunu. ama mevcut alternatifler içinde, göreceli olarak, o daha mantıklı gibi görünüyor.. zira diğerleri "hiç bilmezken", bu yapmacık da olsa 3-5 ince hareket biliyor" gibi bir bakış ile açıklamış olayı..

İyi de... bu bakışla nereye kadar, nasıl gidebilirsiniz ki? adam "veresiniz" yahut "onun olasınız" diye centilmenlik yapıyor.. evlendiniz... hevesler geçti... ya sonrası?

Ben söyleyeyim... sonrasında tu-kaka oluyor işte erekler... e siz prim verdiniz bu hanzoya vakti zamanında.. hiç mi günahınız yok yaratılan frankeştayn mevzunda?


Arabası arızalanan mini etekli kadına yardım eden bir insan evladı, aynı inceliği zor durumdaki x bir erkeğe de yapmadı mı? miğdeme kramplar giriyor işte o durumda(güvenlik falan mevzu değil burada. neyi kastetiğimi anladığınıza eminim)... Toplu taşıma aracına girerken omuz atarak sırasını aldığı genç erkeği, "ayakta bayan varghhh!!!" diye kalabalık içinde bozan bir erkek.... puffff... allah göstermesin... ben ki overdoze sakin bir adamım; ona rağmen başı belaya sokmak içten dahi değil....

(bu hanzoyla centilmen erkeğin ne alakası var demeyin.. herşeyi devletten beklemeyin; biraz düşünüp, bağlantıyı siz kurun... aynı şey çünkü.. çok çok ucuz...)

21 Kasım 2009 Cumartesi

Bencil Kalpler

Sevgiye, verilen değere aynı şekil ve şiddette karşılık beklemek çok bencilce; bunun farkındayım....

"Kalp sayısı kadar aşk çeşidi var" demişler.... İlla kadın-erkek mevzusu olmak zorunda da değil hatta; doğru demişler muhtemelen.

Acaba diyor iç sesim, "farkında olmasaydım daha mı kolay olurdu herşey?"........

Ne bileyim... tüm bu farkındalığa rağmen acıyor çünkü içeride bir yerler.

Herneyse........

Vücudun neresi laf dinliyor ki, kalp dinlesin.... Öyle değil mi?

Okuyan herkese sevdiği gibi sevileceği, değer verdiği gibi değer göreceği sosyal-duygusal ilişkiler diliyorum.. Ne bir dirhem az; ne bir dirhem fazla..

İmza: Ormantik Öküz

19 Kasım 2009 Perşembe

Hain El Duşları


Günümün önemli bir kısmını, banyo aksesuarlarını kurcalamak amacıyla gittiğim Koçtaş - Bauhaus vb yapı marketlerde geçirdim bugün (bauhouse değilmiş.. tıpkı pratiker olmadığı gibi.. neremle okuduysam vakti zamanında??)..

Birbirinden marifetli tonla zımbırtı icat etmişler görmeyeli.. Gezdim, dolaştım, gördüm ki; şu "multi fonksiyon&yaratıcı tasarım" mevzuları biraz kontrolden çıkmış gibi sevgili okurlar.. acil müdahale gerekiyor!

Tamam kabul... göz biraz fesat... Ama haksızmıyım yahu... şu karşılaştığım duruma bir bakın..

Yukarıda gördüğünüz bir "el duşu".. Dişi bir tasarımcı tarafından yaratıldığı su götürmez bir ürün.. (25 cm gibi boy, 4cm gibi kalınlık.. bir de yeşil tırtıklar eklemiş adiler.. kaymağı olsun diye)

Raflar arasında görür görmez "aha xxx gibi" dedi iç sesim(-ki iç sesim sıklıkla terbiyelidir).

Benzer işlevli bir kaç farklı modeli daha vardı söz konusu ürünün. Ve ne enteresandır ki diğer tüm reyonlar bomboş iken, o reyonun önü, 25'inden 65'ine vıyıl vıyıl kadın kaynıyordu. (fotoğrafı nasıl çektiğimi ne siz sorun, ne ben söyleyeyim).

İşin daha eğlenceli kısmı; fal taşı gibi açılan gözleri ve kulaklarına ulaşmaya çalışan ağzıyla "aaa! bak bunlar güzelmiş. bunu alalım.. evet.. evet!!" diyen bir kadına kocasının verdiği olumsuz ve bir hayli heves kırıcı tepkiydi:)

Söylene söylene uzaklaştı o reyondan..

Düşündüm... "ben olsam ne yapardım??" diye..

Bir el duşunu kıskanmak??

E.. evet... ne var yani! Kulağa komik gelebilir.. Ama... Karımın da benim gördüğüm şeyi görme olasılığı pek yüksek... Ve kendi paramla ne diye karıma alernatif mutluluk edevatı satın alacakmışım yahu??

Öküzüm biliyorum.... Ama çok da fesat değilim, öyle değil mi?

** Önemli **
Fotoğrafa baktıkça salyalarının kontrolden çıktığını hisseden hanımlara not: Şehir efsanesi de olabilir bilemiyorum; ama el duşuyla masturbasyon yapmak isterken vajinasında ciddi(ve hayati) yırtıklar oluşturan bir kadının haberini okumuştum yakın zaman önce.. tazyikli su, dar alan/kaçacak yer çok sınırlı/.... demedi demeyin... gül gibi eşlerini el duşlarıyla aldatanların sonu böyledir işte! :P

iç ses: bir el atmak lazım şu mevzuya... banyo aksesuarlarının bir denetleme kurumu olsun... bir standart getirilsin... yahut medem öyle, biz de meme şeklinde "kese" isteyelim mesela!

Bir enteresan not daha: Daha henüz beynim "rakip edevat/multi functional el duşları"ndaki trajikomik durumla meşgulken, raflar arasında popoma değen bir musluğa verdiğim tepki de, ayrıca görülmeye değerdi sanıyorum:)

12 Kasım 2009 Perşembe

Post Ejaculation Syndrome (+18)


Evet.... Konumuz "erkek milletinin, meşhur ejakülasyon sonrası sendromu"; yani bildiğimiz, "işi bitince döndü g.tünü uyudu" durumu. ("Tam olarak g.tü dönüp uyumak değil yahu" diyecektim; Yok yok... Ben de yaptım, oradan biliyorum... Tam olarak o:P)

Bir yerlerde okumuştum.. erkeğin, "boşa sarfedilen/hatta öldürülen yüzbinlerce potansiyel evladının yasını tutması" olarak durumu açıklıyordu yazı..... "Ana gibi yar olmaz; babalar b.k yesin" gibi laflara pek saygı duymadığım için; çok çok derinlerde bir yerde söz konusu açıklamanın kayda değer bir gerçeklik payı olabileceğini düşünüyorum şahsen.. // iç ses: buradan bakınca ne kadar sevimli, öyle değil mi:)

Sevişmenin öncesi, ortası, sonrası vs hemen her aşamasında içeride hormonal fırtınaların koptuğu, malum.. 3sn önce libido tavandayken, hemen akabinde "neredeyim ben? kim bu kadın?" olabiliyor bünyeler.
Akıl almaz bir dalgalanmadan söz ediyoruz...... ( Elbette benzer şey kadınlar için de geçerli. Orgazm sonrası ağlama krizi geçiren yahut partnerini tekmeleyen kadın fotoğraflarını başka türlü nasıl açıklayabiliriz? )

Herşeyden önce cahil, empati yoksunu/bencil insanların yaptığı gibi yapmamak; kılıç-top-tüfeği bir kenara bırakıp durumu samimiyetle anlamaya çalışmak; ve fizyolojiye/yaratılışa/evrime saygı duymak gerektiğine inanıyorum.

Sevişme öncesi libido nasıl tavan yapıyorsa, ejakülasyon, yani boşalma sonrasında ise tam tersi bir süreç söz konusu.

Hoşunuza gitmeyecek, farkındayım.. Ama merak edenler için erkek iç sesleri, 'içinde bulunulan duruma göre de değişebilmekle bereber', "hasstir ya, ne işim var burada.. offf keşke yapmasaydım.. gitse de temizlensem.. ne oldu bana; neredeyim?" vs 'den çok da farklı değil aslında.. Hatta çoğu zaman, Windows'un meşhur mavi ekranına benzetirim ben bu durumu. "Tilt olmak" gibi birşey; öyle canlandırın kafanızda...

"İçinde bulunulan duruma göre değişebilen" dedim farkettiyseniz.. Evet; aynen öyle... Değer verdiğin bir kadın ve muhteşem şartlarda yaşanılan "tilt durumu" farklı, pişmanlığa sebep olacak artı faktörlerin olduğu durumlarda ortaya çıkan sonuç farklı olabiliyor..

Aşık olduğun kadınla sevişme hususunda derin tecrübelerim olmadığı için büyük konuşmak istemem aslında; ama özellikle "pişmanlık/keşke yapmasaydım durumu", onda en düşük seviyedeydi diye hatırlıyorum.

/ Durumu aslında "yetiştirilme tarzı ve evrimle" de açıklayabiliriz; ama ben, her şeyin ötesinde temel bazı fizyolojik sebepler olduğunu da düşünüyorum

Sebebi, dozajı ve şekli her ne olursa olsun unutmayın ki, "mavi error ekranı" hemen her ejakülasyon sonrasında yaşadığımız ve kontrolü elimizde olmayan birşey. (ejakülsyon ne derece şiddetliyse, o derece yoğun bir kilitlenme yaşanıyor hatta/sanırım/) (pek çok dış etken de söz konusu olabilir eblette.. ama çok geniş bir açıyla olaya bakarsak: "orgazm sonrası kendini kullanılmış hisseden kadın fotoğtafına da", benzer bir hormomanal dalgalanmanın ve bu ejakülasyon sendromunun sebep olduğunu tahmin ediyorum)




Normal zamanlarda olsa belki bu çapta bir sorun olmayacak.. Ama şanssızlık şu ki, aynı dakikalarda, birlikte olunan kadın da olanca gücüyle sizden tam aksi istikamete doğru koşmaya başlıyor.

Erkek milleti ardına bakmadan, pişmanlık/mutsuzluk/tilt olma denizlerine yelken açmış giderken, kadın, pek çoğumuzun normal zamanlarda dahi tahammül edemediği "sarıl bana! beni sevdiğini, senin için ne kadar kıymetli olduğumu söyle" durumunu abartıp, deliler gibi erkeğin paçasına(yakasına mı demeliydim?) yapışıyor... Erkek kaçtıkça, kadın "beni sevmiyor" diye arıza çıkartıyor; kadın bahsettiğim ihtiyacı "ısrarla!!" ifade ettikçe, erkek daha çok kaçıyor...

// iç ses: "İki dakika dur daa! Çatladın mı? dur iki dakika, bi kan beynimize gitsin.." //

Çözümün basit olduğunu düşünüyorum; zira "değer verdiğim kadınlarla" bu süreç sıklıkla sorunsuz/görece az sorunlu atlatılmıştır...(yahut ben öyle sanıyorum)...

Karşılıklı yaklaşılacak... hepsi bu..
Erkek malum sendromunumun en koyu noktasında dahi, iki karış ötede yatan kadınının marjinal bir sarılma/sevilme ihtiyacı duyduğunu; kadın ise, erkeğin olaydan tamamen koptuğunu; dahası, kötü hissettiğini aklından çıkartmayacak..

Erkek biraz kadına yaklaşacak, kadın biraz erkeği anlayıp her seferinde durumun b.kunu çıkartmayacak. bütün olay bu..

Kaldı ki, bu zoraki yaklaşma öyle atla deve bir zaman da almayacak... 2dk.. taş çatlasın 5-10dk... Bütün gün bu hormon dalganalmasını yaşayacak değiliz; düzelecek elbet....

Yine döndük dolaştık "taviz vermeye" geldik farkındaysanız.. zira ortak mutluluk için, her iki tarafından hormonlarının güdümünden eşit oranda taviz vermesi gerekiyor.. Yani "ben değişmem/taviz vermem!!cilerin" becerebileceği bir hede, asla değil..

Kafamı kurclayan ve yazmak istediğim daha tonla "yatay jimnastik arızası" var aslında.. Ama olayın pornografiye kaymasını istemediğim için mevzuyu bir süreliğine erteleyeceğim izninizle.. (ör: oral aktivitelerden sonra kadının ısrarlı öpüşme isteği.. iç ses: offf bi git!!)

11 Kasım 2009 Çarşamba

mmmm seviyorum sizleri !

Çifte kavrulmuş lokum ve Türk kahvesi, eski kaşar-simit ve çay, dökülen çörek otları-susamlar ve sağ işaret parmağı, rakı ve balık, çayır çimen/dağ tepe dönüşü mangal-pirzola ve köy yoğurdu, el arabasından nohut/kurufasulye ve pilav, aile saadeti ve mantı, foto safari ve balık ekmek yahut köfte-turşu, yorgun vücutlara mis! kokulu işkembe çorbası, üşüyene ince belli bardakta koyu-şekersiz çay, bulabilene bir soba ve üzerinde kestane yahut kızarmış ekmek, sevgiliyle boğaza nazır kumpir, pazar kahvaltısında bol baharatlı sucuk, mis kokulu gergin tanışma kahveleri, bol kahkaha rakı sofralarında lakerda-paçanga-acılı ezme vb binbir çeşit renkli meze, pilav ve soya sosu, overdoze kolesterollü kızarmış tavuk derisi, bardakta el yapımı sımsıcak mantar çorbası, domates-kıyma soslu bekar makarnası, her çeşit anne yemeği....

seviyorum sizleri .....

9 Kasım 2009 Pazartesi

Severim 3


- Kedi-köpek mamalarının kokusunu.
(Carefour vb marketlerdeki ilgli reyonlar, bir şey almayacak olsam dahi çeker beni kendine. Hüzünlenirim..)

- Akşam mesai bitiminde, ışıkları kapatıp, arındırıcı müziklerimle ruhumda biriken pislikleri bir kenara bırakarak kanepede uyuya kalmayı.(kediiiiiiiiiii.... kedi istiorum ben yine:( ne güzeldi onlar da varken.. pancar motorlarım, çok özledim sizi)

- Rastlarım bazen; duştan yeni çıkıp, sabun/şampuan kokusu daha henüz üzerlerinden kaybolmamışken yanımdan geçen insanları.. en güzel/pahalı parfümden daha etkileyicidir o taze koku..

- Hani güya ekşın adamım ya.. ısrarla öyle görmek/tanımak istiyor tüm arkadaşlarım(acaba öyleyim de, be mi kendimi yanlış tanıyorum?? neden bu ısrar, kör bakış??)...
Onlara inat aksiyon filmlerinden kaçıp, dram(a) seyretmeyi...
Şeytanlı cinli bir korku filmine ise asla! hayır demem(korku dediğin, gece çişe kalkacakken 2 kere düşündürmeli//aaaaa.. pek sevmem aslında; ama freddy kruger'ın yeni filmi geliyor, ve fragmanı oldukça enteresan.. bir bakın derim//)...

tek başına ckm, nathilus yahut capitol'de gece matinelerini...

- 3-8 yaş arası, mümkünse sümüklü çocukları. (iş güç olmasın, sabahlara kadar oynayayım onlarla)

- Yemeklerden sonra Türk kahvesini(mümkünse ben yapmayayım ama) ..

- Terasımdaki bitkigillerimi...
(İnsan sevdiğini öldürür mü? büyük konuşmamak lazımmış.. Hergün hegün su/bakım isteyen bitkigiller, bazen ölebiliyormuş:P offf... kim uğraşacak şimdi orayı yeniden adam etmekle!)

- Denizi ve parmak buruşturma potansiyeline sahip her çeşit suyu... (ah bir jakuzim olsa da, saatlerce çıkmasam içinden) Şehir hatlarındaki vapurları.. yorucu bir günün ardından, kulakta müzik, kafa camda, gözler kapalı, dalgalarla sallana sallana eve dönmeyi(çook uzun zaman oldu yaşamayalı).. hatta uyuya kalmayı... (hele bir de hava soğuksa.. kar yağıyorsa... )

- Pek kalmadı artık. Safarilerim sırasında rastlıyorum ayda yılda bir... ama, severim küçük mahalle bakkallarını.. kapısının yanındaki file içinde plastik toplar bulunan(kafamıza takardık o fileleri:P).. tezgahlarının üzeri, abidik gubidik tonla renkli abur cuburla dolu.. bakkal amcaların işlettiği.. küçük.. karanlık.. ama gönül değeri 40.000 carefour'a bedel bakkalları .. (cincin istiyorum!)

- Arnavut kaldırımlarını..

- Misafir ağırlamayı(özellikle elleri boş gelmeyip, yanlarında tatlı getiren misafirleri).. pek beceremesem de, yemek yapmayı..

- Tek başına ve günübirlik şehirden uzaklaşmayı.. (çok denedim, olmuyor. yanımda mik mik eden birileri varken rahat edemiyorum. "çişim geldi, yoruldum, acıktım vs" diye mızmızlanan bir yol arkadaşı, günün bütün tadını kaçırabiliyor) Hele bir de arabada güzel yol müzüklerim varsa...

- Yürümeyi.. deli gibi yürür bu öküz.. yürüyerek yorulmak nedir bilmez.. sabahtan akşama yürüyebilme potansiyeline sahip.. (ama mümkünse, kalabalık vb bünyeyi kasacak unsurlardan arındırılmış bir rota olsun).

Severim 2: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/04/severim-bolum-2.html
Severim 1: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/severim-bolum-1.html

Foto: http://ojosrojos.deviantart.com/art/bakkal-39843569

6 Kasım 2009 Cuma

XoX



Fesatlık hususunda yalnız olmadığımı söylüyor iç sesim..
Fesatım, fesatsın, fesatız....

Her güzele bir ayı

Güzel-yakışıklı insanların sıklıkla kendilerinden daha paspal insalarla beraber olduklarını gören atalarımız, "her güzele bir ayı" demiş malum..

Bknz: Aşağıdaki çift, evliymiş mesela..

Anlamadığım şey şu: Ayı olma sırası bana niye hiç gelmiyor!!! ?? Bir kez de ilişkilerimin ayı tarafı ben olsam; omaz mı?

4 Kasım 2009 Çarşamba

Evcil Hayvan Tüccarları

Sahibinden.com'daki hayvan ticareti yapanları boykot eden bir oluşumdan bahsetmek istiyorum sizlere.

Seneler önce boxer cinsi bir köpek sahiplenmek isterken karşılaşmıştım bu insanlarla. Carefour'un ampul/hırdavat vs satması gibi, kedi-köpek ve daha başka bilimum evcil/vahşi hayvanın ticaretini yapıp; binlerce doları havalarda uçuşturuyorlardı.. Üstelik benim araştırdığım zamanlarda, söz konusu hayvanların da önemli bir kısmı kaçak yolla yakalanıp/yurda sokulmuştu. (O sebepledir ki, adreslerini sıklıkla gizli tutuyor; sizi sorgulamadan pet shoplarına kabul etmiyorlardı)

Şahsen, ticari amaçla hayvan satışının ahlaksızlık olduğunu düşünüyorum. Hele hele bunu veterinerler yaptı mı, iyice yoldan çıkıyorum. (özel izinler ile hayvanat bahçelerine yapılan veya besicilik/gıda vb doğal amaçlarla yapılanlar hariç)

Sahibi olduğu kedi köpek yavrulayınca gözünde dolar işaretleri beliren yüzlerce insan var bu memlekette yahu.



Şu fotoğraftaki ilana dikkatli bakın lütfen.
Yerli üretim, toplu satış, Türkiye'nin her yerine kargo ile teslim.. bu ne lan?
Ben kedi yavrularımı verirken üzerine para vermeye razıydım; değil ticaretini yapmak.

Bütün gününü o tertemiz hayvancıklarla geçiren, onları aslında en iyi anlaması gereken bir veteriner hekim, nasıl bu tip bir ticareti düşünebilir; aklım almıyor..
Veterinerler-petshoplar az para kazanıyormuş falan da umrumda değil. Az kazanmak ahlaksızlığa bahane olmamalı.

Millet "her sabah kapının önüne bir tas su koymaktan", "sokaktaki yalnız kedi-köpekleri görünce salya sümük ağlamaktan" bahsediyor... Asıl onlara merhamet etmesi gerekenlerin yaptığına bakın.. Nerede kaldı kaza geçiren bir sokak kedisini alıp, gönülden tedavi etmek..

Elbet sözüm bütün veterinerlere, bütün petshoplara değil.. Tonla işini doğru yapan insan olduğundan hiç şüphem yok.

Ama... bu durum, bizi hayvan ticareti yapan insanları protesto etmekten de geri koymamalı. Buyrunuz adres: http://sahibindencomboykot.blogspot.com/

Not: Ben de köpeğimi(artık hiç bir evcil hayvanım yok, malesef) vakti zamanında bir veterinerden parayla satın almıştım. Ama, benim durumumda en azınan muhattap veteriner değil, bir başkasıydı.. +100/150tl gibi hani temel aşılarının(masraflarının) maliyetine almıştım..

2 Kasım 2009 Pazartesi

Issız Öküz


Seyretmeyecektim güya..... Üstelik yorgundum... uykum da vardı.... yemedi.......

Kabul; var benim içinde bir karı kılıklı... Severim ağlamaklı filmleri..
Yanımda başkaları oldu mu seyredemem; orası ayrı.. Büyü müyü kalmaz ortada.. Utanırım.. Ama... ne bileyim.. severim işte.. yalnızken...

Issız adamı ilk seyrettiğim günü düşünüyorum.. Aynada aksını görmüş bebeler misali, aptal olmuştum... Vardır şimdi içinizde "hah işte! hepiniz böylesiniz! pis ıssız erkekler" diye zikzik eden hanımlar..

ee, evet.. Haklısınız aslında.. Vardır elbet o tip erkekler de... Ama kusuruma bakmayın.. sezarın hakkı sezara.. Memleketim adam olabilmiş genel erkek profilinin, benim durumuma yakın olduğunu düşünüyorum(ıssız öküz sendromu).



Malum.. Kadınlar bir ömür aşk odaklı yaşar iç dünyalarında. Kimi kırk yılda bir çamur sürer özeline.... kimi dizlere kadar çamur içinde.... kimiyse, 40 erkek dener... 40 kalp kırar.. bambaşka sıfatlara muhattap olur... öyle yapar böyle yapar... ama neticede, usta bir cambaz edasıyla bir ömür seke seke gezebilir o çamurun üzerinde.. üstelik, zerre bulaştırmadan üzerine(yahut bulaştırsa dahi, siz göremezsiniz o çamuru)

Ben gezemedim be blog..

Tıpkı ıssız adam gibi, çok şeyi tükettim....
Çok şeyin hiç bir anlamı, hiç bir heyecanı yok artık benim dünyamda..

Kirlettim bünyeyi... Pek çok yanlış yaptım.. Üstelik, hala da yapıyorum zaman zaman..

Hani diyorum ya, bel altı mevzularda hiç öyle marjinal yetenekleri olan/tatmin garantili bir adam değilim diye.. ( Dengesizlerin önde gideniyim. önem verdim mi çuvallar, vermedim mi semaya çıkarım.. ) muhtemelen sebeplerden biri de bu: Pis boğazlar misali, hazmedebileceğimden daha fazla şey tükettim.... kirlettim bünyeyi..

Komik... çaktırmıyorum da aslında... ama yeniden aşık olduğum biriyle sevişirsem, yine saçmalayacağımdan eminim... 3-5 var o hususta tecrübem.. ama genele kıyasla, hemen hiç aşkla sevişmedim ki ben...




Ama bir ayrıntı var ki.. o işte beni düşündüren.. "ıssız öküz-ıssız adam" ayrımıma sebep olan..

Hiç "budur" dediğim biri olmadı benim hayatımda...

Kızardı ilişki yaşadığım kadınlar..
"Herşeyimi verdim sana, istediğin herşeyim vardı.. mutluydun yanımda.. neden istemedin beni, daha ne istiyorsun?" diye...

Keşke.....
Keşke.... daha kolay olabilseydi herşey.. Kalbim ve beynim hiç birbiriyle uyumlu kararlar alamadı.. Kalp istediyse, beyin istemedi.. beyin istediyse kalp istemedi..

Olmadı işte... sormayın "neden?" diye... olamadı bir türlü..

Hiç.... "budur" diyemedim.. aç gözlülük mü, maymun iştahlılık mı... Sorgulamadım da sanmayın.. Ama.... İçimden bir ses, "hem kalbinin, hem beyninin kabul ettiği birini istemek senin de hakkın" diyor...

Öyle meg ryan aşkı falan da aradığı yok kalbin.. Yaş 30 oldu; öğrendi bu gönül de ışıltılı dünyanın kandırmacalarını.. neyin sahte, neyin gerçek olduğunu..



Br ömür gayret ettim kimseyi kandırmamaya, kırmamaya.. ardımda göz yaşı bırakmamaya.. Hatta bilenler bilir; bu olayı biraz paranoya boyutuna dahi getirdim iç dünyamda.. Pek çok şeyi de böyle b.k ettim ya aslında.. Rahatça, sonrasını düşünmeden bir türlü yaşayamadım ilişkilerimi..

Onca gayrete rağmen hep suçlandım.. Hep göz yaşına sebep oldum.. Bazen durumu önceden bildikleri için kuru kuru ağladılar.. bazen salya sümük.. Hata yapmamak için o kadar kastım ki bünyeyi, neticede hep elime yüzüme bulaştı hayat...

"İyi ama neden? neden beni istemiyorsun?" o kadar çok duydum ki bu cümleyi..

Her duyduğumda içimden bir şeyler koptu..
Gerçi... Koptu da neye yaradı?.. bir biri ardına duymaya devam ettim benzer cümleleri.. Anlamadan.. bomboş bir kalp, ne yapacağını bilmez bir ifadeyle..

Bu öyle "şartlar tamam" diye olabilecek bir şey değil gibi geliyor.. Seviştik, eğlendik, güldük, gezdik, sarıldık, beğendik.. her şey tamam.. Bazen "en başından açıkça söylemek" dahi duruma mani olmuyor hatta...

Nedeninin, nasılılının önemi de göreceli aslında... Bir türlü "budur" demedi, diyemedi işte bu salak gönül..

Diyemedikçe de hep "ıssız adam" olmakla suçlandım.. İçten gözlere aldanıp, ne onları istemediğimi anladılar, ne de kalp-beyin anlaşmazlığıma saygı duydular..



Çok şeyi tükettim ben hayatta.. çok şey anlamını, heyecanını yitirdi..
Kimisi olgunlaşmak, erkek olmak, büyümek dedi bunun adına... ben ise kirlenmek...

İsterdim tek tek hepsini sevdiğim kadınla yaşamak.. Olmadı....


Foto: http://sinsiyenidunya.deviantart.com/art/thinking-135517253

30 Ekim 2009 Cuma

Kadıköy, Bahariye Yokuşu

Melitzu, blogunda Bahariye yokuşundan bahsetmiş .. Pek eskilere gittim yazdıklarını okuyunca...

Tıpkı önceki yazımda bahsettiğim göztepe'deki o sokak gibi, Bahariye yokuşu'nun da çok özel bir yeri var bende.. İlk gençlik yıllarımın geçtiği, her sokağını karış karış ezberlediğim moda-bahariye-altıyol üçgeni(üçgen biraz yamuk oldu, farkındayım)......

Kulağımda walkmen, Kargo'nun Deniz'in solistliğini yaptığı dönemdeki ilk albümüyle kim bilir kaç defa tırmanmışımdır o yokuşu..

Halk eğitim merkezindeki çocuk tiyatroları.. Reks'in tahta koltularında izlediğim Platoon(müfreze).. Süreyya Sineması'nın görkemiyle tanıştığım terminatör 2; ve ardından dünyayı terminatörün gözleriyle görme hayaliyle inilen o yokuş.. yokuşun sonunda buz gibi limonata... akabinde 1 hafta şiş boğazla yatak..

İlk bar denemeleri.... İlk bira... 3 kuruşluk karizmayı çizdirmemek adına "vallahi 2 ay sonra 18 oluyorum; çıkartmayın beni" diye yalvaran gözler..

Gitar dersleri.. tavlamaya çalıştığım ilk/ve belki de tek/ kız, Bilge..
(Ders günlerini öğrenip; yakındaki bir spor salonunun önünde beklemiştim onu.. Nasıl olsa çıkışta önümden geçecek ümidiyle, yağan karın altında, saatlerce.. Durdurup, "merhaba, ben öküz.. geçen gün aynı dersteydik.. seninle tanışmak istiyorum" diyecektim güya... diyemedim.... hastalanmış.. şans ya bendeki; gelmemşti o günkü derse.. Zaten, o yırtıklıkta da bir daha hiç olamadım sanırım... )

İlk şarap... moda sahilde... kayalıkların üzerinde... gece, dostlar, gitar, deniz ve köpek öldüren eşliğindeki ilk sarhoşluk.... kaldırım taşlarının çizgileriyle yapılan ilk self-sarhoşluk testi..

İlk kız arkadaş... şimdi deniz otobüslerinin olduğu yerde mıyıldadığım ilk çıkma teklifi... sahilde öpüşmek için müsait yer arayışımız/bulamayışımız.. beraber yediğimiz ilk pizza... beşiktaş iskelesinin önündeki son görüşmemiz, unutamadığım o sımsıkı sarılışı..

Gördüğüm, ve muhtemelen İstanbul'un ilk yürüyen merdivenleri.. meraklısına tonla kıyı-köşe pasaj... ve her pasajda 40.000 hikaye, bir dolu dünya...

Moda... çay bahçeleri.... gün batımı.... zeynel'de kız arkadaşa ısmarlanan tavuk göğüsleri.. başı boş sokak köpeklerinden kaçışlarımız.. gecenin bir vakti moda parkında yediğimiz dolmalar...

Akmar pasajı... önünde bekleşen bitliler... metalica tişörtüm.. kolyem, bilekliklerim... Göğüslere inen saçlar.. deri ceket.. elde gitar kutusu... musician yıllar...

Hangi birini anlatayım.... Doğduğum, ilk gençlik yıllarımı geçirdiğim yer..

Pek severim.. pek özeldir yeri bende..

28 Ekim 2009 Çarşamba

Çok mu fesatım?

Çok mu fesatım da, şu Gmail'deki "gelen kutusu"nu her seferinde "gelen kukusu" diye okuyorum?

Ha bir de, bahsi geçen şu "kuku" lafını, benim gibi ilk defa 25+ yaşında duyan başkaları da var mı; bunu da ayrıca merak ediyorum?

24 Ekim 2009 Cumartesi

İlk Aşk & İlk Salaklık


Mademoiselle'in yazdıklarını okuyunca, eski defterleri karıştırasım, aşık olduğum ilk kadını ve ilk büyük salaklığımı anlatasım geldi....

[blur efekti.. ekranı pusluyoruz.. ve klasik gitarda flamenko parmaklar sanırım; bir de ondan.... "bılıdırıdırıınnn"....]

aaa pardon... ilk kalbin güpgüp olduğu hanım ilkokul arkadaşımdı.
Aynı sınıftaydık; ama o sınıfın prensesi, bense kir-pas içinde, çakma ninja tadında, zil sesiyle deliler gibi top sahasına koşturan haşarı delikanlısı olduğum için, ayrı dünyalarda gibiydik. 5 sene boyuca iki çift laf etmedik.. Dahası, hapşırığın ardından birbirimize "çok yaşa" demişliğimizin dahi olduğunu sanmıyorum.

Uzaktan uzaktan bakardım.... Sarı, ipek misali saçları vardı... Barbie bebeklerinki gibi.

Tek ortak anımız, son sınıfta hocanın ikimizi tahtaya çağırıp kafalarımızı birbirine tokuşturmasıydı.. Düşünsenize, bir tarafta ömründe ilk defa öğretmeninden sopa yiyen asilzade prenses, diğer tarafta dayak arsızları misali kafası tokuşturulurken dahi gözlerinin içi gülen, o anın saniye saniye tadını çıkartmaya çalışan, kir pas içindeki ben.(bir daha tokuştur öğretmenim!!!)

Herneyse... Meral'i, "my girl"'ü anlatacaktım size; konu dağıldı..

Çocukluğunu olması gerektiği gibi, çocuk gibi yaşayabilmiş bir jenerasyondu bizimkisi. Körebe, ortada sıçan, top-top-top/fusbal, gıcır taş, yakartop falan... bunlarla büyüdük.. okuldan döner dönmez, ışık hızında yemeğimizi yiyip sokağa fırlar; baba eve gelince kös kös geri dönerdik..

İşte o zamanlarda tanıdım meral'i.. Yeşil üzerine siyah puantiyeli saçma bir elbisesi vardı; sürekli onu giyerdi.

İlk karşılaştığımızda beni çimdikleyen kızlar adına özür dilemiş, elimi tutmuş ve deyim yerindeyse bende "noolooruz lan?" etkisi yaratmıştı..

Pek özel gözleri vardı meral'in...

Bir akşam üstü, tek başıma, kıymetli meşin topumla bahçede debelenirken, ortak arkadaşlarımızdan biri geldi yanıma; ve "al bak bunu meral yolladı sana" diyerek çizgili dosya kağıdına kırmızı tükenmez kalemle yazılmış bir mektup uzattı bana.

Yazdım bunu defalarca.. salağım ben.. yani, öyle böyle değil bu salaklık..

Almadım getirdiği mektubu. Kızların benimle dalga geçtiğini sandım. "Hadi ordan! kandırmayın beni" dedim ulağa. O da çıktı bir duvarın tepesine, ağzında tipitip sakız, sağ bacağını sallaya sallaya tüm mektubu okudu bağıra çağıra....

Göz rengim: kırmızı, boyum:1,25cm, hobilerim: ava gitmek,uzay yürüyüşleri falan. niyetinden çok, kendini anlatmıştı mektubunda.. Almadım güya, tersledim.. ama yazılanları sonuna kadar dinleyip, harf harf ezberlemiştim(çabuk unuttum; ayrı).

Heyecandan uyuyamadım o hafta... İlk aşk mektubumdu o benim; hakkımı yemeyin:) 8-10 yaşındayım yahu..

Aradan haftalar geçti.. defalarca haberi geldi "meral seni seviyormuş, sana çok aşıkmış" vs diye. erkek adam aşık mı olurmuş? hem biraz da karşı tarafın strateji hatası gereği, kızların benimle dalga geçtiği yönünde hep bir şüphe de vardı içimde..

Ne bileyim, utanmıştım işte. dejenerasyonun d'si yoktu bünyede..
Ana okuluna gitmedim ben(şimdi tuhaf geliyor kulağa.. ama 25 sene önceden, 80li yılların ilk yarısından bahsediyoruz).. dişi kuzenim, yahut akranım başka bir kız da yoktu yakın familyamda.. dolayısıyla, bir kızın eliyle ilk temasımda yine bu yaşlardadır muhtemelen... saftım.. utangaçtım.. bildiğin memleketim çocuğuydum yahu; ne bekliyordunuz ki?

Ama... Geçen zamandan ders çıkartmış olacağım ki, son gelen mektubu, ulağı tersleyerek de olsa "aldım"... "hadi oradan! nefret ediyorum siz yalancılardan! yırtıp çöpe atacağım şimdi!" diyerek gözleri önünde yırttım mektubu..

Oysa kız arkasını döner dönmez toplamıştım yerden kağıt parçalarını.. Apartmanın arkasına gidip, kendi aşk mektubumu ilk defa "kendim" okumuştum.

"eğer bu yazdıklarıma katılıyorsan, sen de aynı şeyleri hissediyorsan cumartesi günü xx apartmanının önünde buluşalım" diyerek bitirmişti mektubunu.

Eeeee???????? saati yazmamışsınki be salak!

Randevu günü, bakkala/kasaba/dondurmacıya gitme bahanesiyle çeşitli saatlerde 40 defa geçtim o apartmanın önünden(bilemiyorum; ama yalnız görsem, sanırım konuşabilirdim)

Yok..... yok......

O son mektuptu....

İlerleyen zamanda dersler ağırlaştı... okullar değişti... comodore 64 icad oldu/mertik bozuldu... bahçeler çocuk sesine hasret kalmaya başladı... büyüdük... bir kaç kez okul çıkışıma ve servise bindiğim yere geldiğini, uzaktan uzaktan bana baktığını görmüştüm.. 3sn'lik göz göze gelme, akabinde oluşan mini kalp spazmı........

Sonrası yok.... hepsi bu....

Hala geçerim arada onların sokağından; sırf acaba görür müyüm diye.
Birşey yapacağımdan, istediğimden değil.. sıcak birşeyler var o sokakta.. o asıl beni çeken.. en saf, en temiz dönemlerimizdeki o gümbürgümbür kalp sesi... çok acayip birşey..

Gördüm bir kaç sene önce meral'i.. en az 20 sene sonra.... gecenin bir vakti arabadan inmiş, sokakta boş boş geziniyordum(huzur veriyor göztepe'deki o sokak bana).. bir yerden dönüyorlardı.. Yanındaki kardeşi tanıdı beni; o kafasını dahi kaldırmadı yanımdan geçerken.

Lise dönemlerinde babasını kaybetmiş diye duymuştum.. çökmüş biraz... hayat enerjisini kaybetmiş gibi bir hali vardı... oldukça kilo almış... saçlarını boyatmış.. Evlenmemiş belli ki; yahut evlenip boşanmış belkide.. kim bilir?

Duyamadım bir daha o kalp sesini.. Özeldi o yıllar, çok özel..

fotoğraf: http://misguided-angel.deviantart.com/

23 Ekim 2009 Cuma

miiiiiii

altın olan her şey parlamaz 'ın mimi..

hmmmm..... hemen yazalım cevapları..

1- En sevdiğiniz 3 çiçek ismi:
Şaka değil mi bu?:) kullanıcı adımı boşuna mı öküz koydum ben?.. (çiçek demeyelim de, terasta, balkonda yetiştirilebilen ve susuzluğa görece dayanlıklı her türlü
yeşilliği severim aslında. hele bir de bana faydası varsa; en güzeli(çeri domatesler, elma fidanları, kokusuyla yasemin, hanım eli falan)

2- Gerçekleşmesini istediğiniz 3 hayaliniz:
hmmmmmm.. ilk 3 demeyelim de, 6-7. sıradan sonrası şu şekilde olurdu herhalde:
a)yolda, plajda, alışverişte, sinemada vs rastladığım her memeyi sıkabilme özgürlüğü.
b)kendi istediğim bir kadınla ilişki(sanırım, hep seçilen kişi oldum)
c)antartika... yahut kuzey ışıklarına bir yolculuk..

3- En sevdiğiniz ve sevmediğiniz 3 huyunuz:
sevdiklerim.
a)yükse dozajda sakinlik ve evcimenlik
b)yalan-entrika-ard niyet bilmezlik(hep derim: ummadığınız kadar "saf", ve yine ummadığınız kadar tilki biriyimdir)
c)şöyle şöyle iyiyim demek çok komik yahu... genel olarak, fazlasıyla "iyi/temiz" biri olduğumu düşünürüm hep. o kadar yazayım(utandım)..

kötüler:
a)bel altı mevzularda, iradeye sıklıkla sahip olamamak.
b)köşeli jetonların pantolonumda bolca bulunması.
c)rekabeti sevmemem, ve bu durumun getirdiği sosyal iletişim bozukluğu.

4- Gıcık olduğunuz 3 hareket:
a)ucuz ve salakça erkeklik gösterileri/erkeklik beklentileri.(zibidilerin yahut salakların erkeklik anlayışı)
b)kadınlar arasındaki, biz erkeklerin çoğu zaman farkına dahi varmadığı şeytani savaş.
c)"beni değiştirme", "beni seviyor musun", "ufff çok asık suratlısın, gülmelisin!" vb tüylerimi diken diken eden tavırlar.

son soruya cevap vermek istemiyorum izninle. herkezin kötü anıları vardır...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Keşif: Birsen Tezer

Birsen Tezer... birinin blogunda görüp keşfettim..

Keyifli jazz altyapısı, ehil enstrumanistler, dizginlenmiş bir heyecan.... ben pek sevdim...

İlgilenenler, merak edenler..... ya aşağıdaki adrese, ya da Taksim Jazz Stop'a ...

http://www.myspace.com/tezerbirsen
Özellikle "di gel yanıma" ve "çal kapımı" dikkatli dinlene...

15 Ekim 2009 Perşembe

Beni olduğum gibi kabul et

[Not: önce okuyun, sonra gerekiyorsa küfür edin.. ]

Nefret ediyorum "Hep kendi istediği olsun istiyor.. Herkesi yönettiği gibi beni de yönetebileceğini düşünüyor"culardan... "değişmek zorunda kalmamalıyız, beni olduğum gibi kabul et"çilerden"..

"Hep kendi istediğim olsun" falan dediğim yok be saçma kadın!
Yalnızca, bazen seninle aynı fikirde olmayabiliyorum; hepsi bu. ( iç sesler: bu nasıl kurnazca bir sindirme politikasıdır? kadınlar düşündüğümden daha mı zeki, yoksa hakikaten o cümleyi inanarak kuracak kadar afedersiniz salak mı? Neden ilşkimin içine kendimden bir parça koyduğumda "ben merkezci/bencil" vs oluyorum?)

Kadınlardan korkarım ben üstadım..
Zira yaptıkları saçmalıkları, salaklıkları kadar kurnazlıklarıyla da şekillendirmiş olma ihtimalleri vardır. ve işte o 'b' şıkkı, beni hep korkutur. (benim kafam o şekilde çalışmaz çünkü)



"İlişkide ben yokmuş, biz varmış"!!.. (tercümesi = ilişkide sen yoksun, ben varım)
3 kuruşluk, kendi hayatlarında dahi dikiş tutturamamış popülist yazarların kitaplarndan alıntılar yaparak saldırıyorlar; bari kendi fikirleri olsa..

Hep sorarım..
"Şu 'kıyas yaptığınız' romantik holywood filmlerindeki hayatları 3 sene ileri sarsak, nasıl bir manzarayla karşılaşırdık acaba?" diye.... Yahut, okuduğunuz 'modern pembe kitapların' yazarlarına gerçek hayatta bir alıcı gözüyle baksak? Aynı "hayatı çözmüş, huzurun tavanında insanı" mı görürüz yine karşımızda?

Güldürmeyin beni..

İlişkide "ben" yoksa, o ilişkiden bir b.k olmaz afedersiniz("erkekler şöyle", "kadınlar böyle" diye sızlandığımız pek çok sorunun temelinde de bu var aslında). İlişki dediğin şey, ticari ortaklık misalidir... ortaklar vardır; ayrı ayrı "ben"ler.. ve bir de kurumsal kimlik vardır; yeri geldiğinde altında toplanılan kimlik..3 Kişi yani; ben, sen ve kurumsal kimliğimiz/birlikteliğimiz.. 3'ünün de sözü/payı olmalı bir birliktelikte.

İlişki emek gerektirir. ve bu emek dediğimiz zımbırtının hemen gölgesinde de, kelime olarak her ne kadar hoşunuza gitmese de, şartlara uyum sağlamak adına "değişim" vardır.

"Beni değiştirme, olduğum gibi kabul et" dediğiniz şey, farkında olun yahut olmayın karşı tarafın değişmesini gerektiriyor. O bahsettiğim film, şarkı ve kitapların etkisinde söylenen, saçma sapan, içi doldurulmamış/emanet duran bir sözden öte değil yani..
Bir kutup ayısının çöle "beni olduğum gibi kabul et; az soğuk üfle soldan" demesi gibi birşey bu.. Madem çöle geldin, bir şekilde kesişti yollarınız.. ya sen değişeceksin, ya çöl değişecek, ya karşılıklı değişeceksiniz.. ya da çöl seni sıcaktan kavudu mu söylenmeyeceksin sen beni hiç sevmedin ki diye.

Değişime gerek bırakmayacak birilerini istiyorsanız, gidin kardeşinizle, aynadaki aksınızla falan beraber olun o zaman.. "Farklılıkları kabul edebilme, hoş görebilme, farklılıklarıyla sevebilme" işiymiş ilişki! Hadi oradan! Şu odayı 2 günde öyle bir dağıtırım ki ben; 3 haftada leyla mecnun aşkın söner gider sinirden.... o zaman diyebilir misin bana, "öküzcüm ben seni en dağınık halinle dahi seviyorum" diye?

Biri anormal derli toplu, diğeri dağınık diye ilişki bitecek mi? Bu nasıl bir canı yanmamışlıktır; nasıl hovardalıktır.. ilişki dediğiniz şey ucuz mu bu kadar ?

Birde hepsinden öte, en başta bahsettiğim sindirme politikasını güderek "ilişkiye emek harcamamakla, sevmemekle, istememekle" suçlanırsınız!

Neden? 30 senede yaptığım karakteri çöpe atıp, "sen" olmadığım için mi?

"Yaklaş(elinden geldiğince uyum sağlamaya çalış şu huyuma)" dersin, "yaklaşmama gerek olmamalı" der... Ama düşünmez ki, kendinin yaklaşmaması karşısındakinin yaklaşmasını gerektiriyor. "senin dediğin değil de, benim dediğim olacak" olayı işte.. (yaklaş kelimesini özenle seçiyorum; "ben ol" değil, "orta yolda buluşalım" gibi birşey burada sözünü ettiğim)

Bebek, ne zannettin sen beni yahu? "sevdim" diye, karakterimi tek taraflı sana armağan edecek, güdümünde yaşayacak, kukla misali oynatacağın biri gibi mi göründüm uzaktan?

"En başından dizginleri ele al ki, sonraki yıllarda stres topu misali avucunun içinde oynayabilesin adamla ".. kim veriyorsa bu akılları size!!

İlişkilerde puzzle misali birbirlerini tamamlar insanlar. Kimi çok konuşur, kimi az konuşur, kimi sosyalidir, kimi 2 insan gördümü kaçacak delik arar.
Birliktelik için, orta yolda uzlaşıp akabilmek için uyum sağlamaya çalışmak ve makul seviyede "karşılıklı değişim" şarttır. Kimi çenesini tutar biraz, kimi de elinden geldiğince sosyalleşmeye çalışır... Herkesin öncelikleri, ve değişim beklentisi farklıdr.

Ne tek taraflı olur bu iş.. ne de uçsuz bucaksız.. Oturmuş karakterlerin esneme kapasiteleri sınırlıdır malum..
Bu işte sınır yahu; "höst lan, o kadar da değil" dediğin çizgi.. başka birşey yok..
Kimse size "kır dizini otur evde, perdeleri dahi açmayacaksın" falan demiyorki... Sıdıka olmanız falan istenmeyecek, korkmayın...("şimdi evet dersen, 2 sene sonra o da istenir" diyecektir bazılarınız.. öküz de der ki, "p.ç peşinde koşmak yerine yalnızca adam olanlara kıymet verip beraber olsaydınız; bu cümleyi aklınızdan dahi geçirmenize gerek kalmazdı şimdi"..)

...................
...........
......................
.............

Aslında, kimi için değişirken farkına dahi varmazsın... Güle oynaya, bin bir hevesle değişirsin hatta... kimi için ise, "kahvaltılıkların üzerine ekmek kırıntısı dökmemek dahi zor gelir.. "değiştirme beni" olur...

Asıl olay burada sanırım.. (benim anlamadığım: madem "sen" karşındakini o pozisyona oturtamadın gönlünde; ne diye adama "sen beni sevmiyorsun; değişmemi istiyorsun.. emek harcamıyorsun ilişkmiz için" işkencesini yaparsınız? )

11 Ekim 2009 Pazar

Barney Stinson


Şahsı muhteşemin ekekler tarafından Al Bundy misali "kahraman, birleştirici, lider" koltuklarına oturtulmasını anlıyor; ve eğlencelik anlamda katılıyorum.

Ama asıl hayranlarının günde 3 öğün "tüüüüü erkekler şöyle, tüüüü erkekler böyle" diyen kadın popülasyonundan oluştuğunu görünce, kediden pati yiyen fare misali şapşallaşıyor benim bünye.

Kerata pek sevimli; orası kabul.. Ben de rastladığımda keyifle seyrediyorum... Ama.. Ama ne bileyim; bilinç altı öküz kişiliğim, ısrarla bu işte bir terslik olduğunu söylüyor.

Öküzün Rezillikleri Serisi 1: Doktorculuk

Ahauha:)

Yazmayacaktım bir süre güya bel altı şeyler... Ama çok komik bu; çatlarım paylaşmazsam:) Gülelim, eğlenelim..

Az önce okuduğum "g-noktası, kadın, çiş yolu, orgazm" vs içerikli bir yazıda dank etti durum.

Hemen her açıdan gaaaayet yakiinen bildiğimi sanırdım kadın erojen bölgelerini..
Oysaki.. Söylemeyin kimseye ne olur; ama bu dongoloz kafa, kadıngillerin işeme noktasını bilmiyormuş.

Yazıyı okurken, "hakkaten ya! orada başka delik de mi varmış?(yani, orada var olduğunu ve koordinatlarını biliyordum elbet.. de; hiç merak edip dikkat etmemiştim) alla alla, ben niye görmemişim bunca zamandır?" dedim .... / çooook enteresan deneyimlerim olmasına karşın..

Yahut bilemiyorum; 10 sene önce incelemiş, ve 40. defa unutmuş da olabilirim.. Gayet mümkün.. (overdoze merak ve unutkanlık, öküzün olmazsa olmaz salaklıklarındandır)

Rastladığım ilk "göz gönül açan vajinada" biraz doktorculuk oynamam gerekecek sanırım.. (ne işime yarayacaksa.....)



İç ses: Pis kıro! sen her aklına geleni yazarsan[ve en yazılasılar nedense hep bel altı şeyler olursa] ebet yoldan çıkar blog...

Ne güzel zeitgeist, pamuk şekeri[pamuk helva mıydı?] ile falan başlamıştık.. 5postaya döndü netice..

7 Ekim 2009 Çarşamba

ne saçma adamım

Ne saçma adamım yahu..

Duygusal anlamda birşey hissetmediğim bir kadınla gayet rahat olabilirken, kalbin en cılız atışlarına dahi muhattap olabilmiş bir hanımın yanında gerim gerim geriliyorum(ah güzel türkçem!).

Hal böyle olunca da, aşık olduğum yahut acabalarımın olduğu kadınlardan "suratsız, gergin, içine kapanık, sıkıcı, utangaç" vb laflar yerken; sıradan arkadaşlarımın, f.ck body'lerin yahut hayatımda daha az yer kaplayan kadınların "kazanova, eğlenceli, fazlaca rahat, havalı, artiz herif" yakıştırmalarına muhattap oluyorum.

Her iki tarafın da zihninde, birbirine zıt ve aslından(mevcuttan) uzak bir öküz portresi canlanıyor. Gel gelelim, en dipteki öküzü istesem de gösteremiyorum(uzun vadede ancak).

Nasıl olacak bu iş:)? (cevabı da biliyorum aslında... /doğru insanlar söz konusu olduğunda sorun kendiliğinden çözülüyor/ .... da arıza çıkartıyorum işte bünyeye.. maksat hareket olsun..)

6 Ekim 2009 Salı

engelli kocayı bağlayıp, eşine tecavüz!

http://www.milliyet.com.tr/GaleriHaber.aspx?aType=GaleriHaber&ArticleID=1146595&PAGE=1&Date=06.10.2009&KategoriID=15

Yine kurtadam öküz formatına büründüm.. Suçu tereddütsüz ispatlanmış çocuk tacizcilerinin, marjinal tecavüz suçlularının bir taraflarını kökünden kesmek; başka bir taraflarına cop sokup, o şekilde cümle aleme teşhir etmek lazım! (iç ses: oha)

Açlık insana akıl almaz şeyler yaptırabilir.. doğru ya da yanlış; ama bu konuda az buçuk empati yapabiliyorum..
Ayrıca memleketimde bel altı mevzusuna "çok çok aç" tonla erkek var.... (hiç unutmam.. vapurda mı ne bir yerede[amma unutmuyormuşum] karşımda oturan doğu kökenli olduğunu tahmin ettiğim 2 genç, etraftaki orası burası görece açık kadınlar hakkında(marjnal bir manzara söz konusu olmamasına rağmen) çok fena bir sohbete dalmışlardı.. Beni dahi şaşkına çeviren cümleler duyduğum için yüzüm öyle bir hal almış ki(iç ses: bu nasıl bir açlıktır?), açıklama yapmak durumunda hissettiler kendilerini.. "abi kusurumuza bakma. biz yeni geldik xxxx şehrinden.. ömrümüzde böyle şeyler görmedik[beli açık, dekolteli, mini etekli hanımları işaret ediyor]. yaş kaç oldu, ama elimiz normal bir kadın eline değmedi. anla bizi de. aptal olduk, nereye bakacağımızı şaşırdık" diye..)

O sebeple, kısmen de olsa "bazı" tecavüz vakalarını anlayabiliyorum(bir ömür kadın görmemiş bir köylünün sokakta rastladığı iç çamaşırı defilesinin cıbıl mankenlerini, 2 gün sonra ormanlık alanda yanlız gördüğünde saldırması.. bir suçtur.. kötü bir suçtur.. ama ... ama işte... "kesin bir tarafını" diyemem).

bazılarına hadi eyvallah; tık hapise, olsun bitsin... ama.... bu ne ulan? insan olanın şeyi kurusa, aklından geçirmemesi lazım bu haberdekini(yahut -18 olayını!)

ben ki, kendini öküz diye nitelendiren bir insanım(ve gayet ciddiyim bu hususta).. ben bile, yanımdan bir çift geçerken(dişi olanı cindy crawford dahi olsa), başımı öne eğiyorum çocuk rahatsız olmasın diye..

Nefret ediyorum, insanlıktan zerre nasibini almamış şu xxxxxxx'lerden..
Allah korkusunu geçtim, insanlığı geçtim, hapiste şişlenmekten de mi korkmazsınız e peze.........biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiip................ !!!!!!!!

29 Eylül 2009 Salı

Sahte Bekaret Kanıymış.. pehh!

Az önce hurriyet.com.tr'da, Mısır ve Suriye'de satılan "sahte kızlık zarı kanını" ve ilgililerin bu ürüne tepkilerini özetleyen bir haber okudum.. ( bknz: http://www.milliyet.com.tr )

Büyük şehirlerde var mı hala böyle insanlar merak ediyorum. yok benim çevremde o "kız" dediklerinizden. (daha gençken mıkatıs gibi çekerdim bu hanımları; ama şahsen, son 6-7 senedir hiç rastlamadım/duymadım)

Büyük şehirlerde yaşayıp da, 20 yaşının üzerinde yeni dünyaya yelken açmamış kadınların(pardon kızcaazların) olabileceğini pek düşünemiyorum.

Erkekler neyse... Sanıldığının aksine , modern erkekler avlanmayı öğreninceye kadar aç kalmaya mahkum durumdalar; en azından ben ve çevrem öyleydi(hemen hiç bir modern genç erkek karaköy kerhanelerinin yolunu bilmez. yahut hiç bir modern erkek siftahını ırıspılarla yapmaz diye tahmin ediyorum.). Artık; ne zaman "yok bu iş böyle olmayacak" deyip canlarına tak ederse, o zaman öğrenirler avlanmayı..

Kadınlarda durum farklı.
Malum... ucube, şişman, genç, yaşlı falan ayırmaksızın tüm meme sahiplerine aslılır memleketimin avlanmayı öğrenmiş ve biraz da ar damarı çatlak erkekleri. Bu sebepledir ki, 15 yaşından itibaren her dişinin onar-onbeşer aç talipleri olur memlekette.. Ve yine bu sebepledir ki, yeni nesil dişiler, modern erkeklere kıyasla çok daha kolay ve hızlı öğrenir/yaşar bel altı mevzuların hayalden gerçeğe dönüşümesini.

Öyle olmalı da zaten(iki paragraf önceye geri dön). Kiminle yarışıp, kimin doğasına ters düşmeye çalışıyoruz ki?(bknz: doğa)

Yani, olabiliyorsa olsun tabi. Başkaları "olmalı" dediği için değil; asla zorlama yapılacak bir halt değil bu. Ama akın akın içten gelen bir şeyi baskılamak; hele hele başkalarının doğruları yüzünden yapmak bunu.. yok; bu hiç bana göre değil işte!

Bir de haberin altına yorumlar gelmiş.. "nereye gidiyor gençliğimiz!!" falan diye..

Yahu bir yere gittiği falan yok.. eskiden neyse, şimdi de o.. 40 yıl önce de kadınlar 18-20'sinde sex yapmaya başlıyordu, şimdi de.. hatta eskiden daha erken başlanıyordu. (sanki, 12 yaşında bilmemne yapıyor çocuklar)..

Hangi vicdan sahibi şu gençlere "yapma" deme hakkını kendinde görüyor? Sen yapmadın mı, yapmıyor musun be kıro? Senin gibiler yüzünden bu yollara itiliyor gençler. Gençliğimiz nerelere gidiyormuş? Çok görüyorum akşamları terastan, bunu söyleyen gibilerin caddede travestilerle nasıl pazarlık yaptığını.

bir de körler sağırlar birbirini ağırlar durumu var. 25 yaşında modern memleketim kıznı "el değmemiş" ümidiyle almak, ancak böyle açıklanabilir sanırım.

iyi abicim... keyfiniz bilir.. yapın kızlarınıza baskı... alın ömrünün 10 yılı baca temizletmekle geçmiş memleketim sözde namus timsallerini...

iğrenç yahu. karaktersizlik bu! nasıl bir kendine güvensizliktir.. nasıl bastırıldı kadınlar bu kadar... benim kafamda bir erkek için baca temizleticisi sözde namus timsallerini anlamak, saygı duymak çok güç! yapmayın bunu kendinize.. karakterinize, ruhunuza yazık yahu. ya dik durun, ya dürüst olun, ya da ne bileyim becerebiliyorsanız sabredin..(küçük şehirlerde yaşayanlara değil burada sözüm. onların yaşadığı ortam çok farklı. ataerkil ezilmişliğe/korkuya saygı duyarım. tek yapabilecekleri sabretmek sanırım. umarım onların sabretmesi, daha az şey gördükleri için görece daha kolaydır)

Kadın olmak zor zanaat.
Bekara karı boşamak kolay hesabı, hep söylerim: "kadın olsaymışım kimseye vermez, 18-20'imde kendim parça pinçik ederdim o zar zımbırtısını" diye. Aksiyona kaç yaşında geçerdim o başka mevzu; paşa keyfim bilir... ama, muhakkak kutulurdum o zımbırtıdan. Şeyimin hesabına kim ne karışırmış, hangi ahmak baskı altında tutarmış yahu?

Kimileri de aşık olup, öyle verme derdinde.. yahu şimdi aşık oldukları adamlara 2 ay sonra ana avrat düz gittiklerini, yahut 35'ine yaklaşıp da hala vermek için aşık olmayı bekleyenleri görmesem "tamam" diyeceğim.... bu da hikaye.... ne varsa parmaklarda-bilimum zerzevatlarda var, diyeyim ben size:)

(İşin dini boyutu var; tamam kabul.. zina kötü şey.. ama 30 yaşına gelmiş bekar bir kadına, "neden seviştin" değil, en en fazla "neden evlenmedin" denebilir diye düşünüyorum. onun da cevabı hazır = şartlar/dünya malum; gel de sen evlen!.. Nasıl olacak bu iş? Kaldı ki, zinayı göze alan yalnızca kadın da değil.. erkekler de aynı b.ka bulaşıyor. Şahsen, mevcut şartların[bekar-30yaş-el insaf] ciddi anlamda hafifletici sebep olacağını umuyor; "en büyük günahım bu olsun" diyorum)

Yok yok ... kadın olmak zor zanaat; ya çoooook fena asi kız olup çıkardım.. ya da birilerini keserdim... (kim ne karışırmış şeyimin işine yahu!; bak hala geçmedi sinirim)

9 Eylül 2009 Çarşamba

en büyük hayalim

Ahahaa:) az önce benedicta'nın blogunda okuduğum çocukluk hayalleriyle ilgili yazı, kendi çocukuk hayalimi anımsattı.

Parmak uçlarını birleştirince zamanı durduran, babası uzaylı bir kız vardı TRT 1 zamanında...

Çocuk milleti durmak, yorulmak bilmeksizin hayal kurar ya....
Millet yunus olup dünyaları arşınlama hayalleri kurarken; ben tıpkı o kız gibi zamanı durdurup, istediğim kadının memelerine dokunabilme hayalleri kurardım:))

Meselaaaaaaaa,
Harala gürele bir iç mahalle maçının olmadık bir anında, seyirciler arasından bir kızın eteği açılmış(-ki 12-13 yaşlarımda, ilk çıkma teklifimi aldığım kızdır kendileri/elbette elime yüzüme bulaştırmıştım/); ama ben manzarayı henüz tam kavrayamadan olay sona ermişti. o an, zamanı durdurmayı çok istemiştim mesela..



ahanda bu da, evie'nin büyümüş hali:)

biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiip

Sosyal içerikli yazı yazmayayım diyorum şuraya. Sırf eğlencelik olsun; vur patlasın çal oynasın diyorum(ki ne sevimsiz bir laftır bu 'VPÇO')...

Ama ne mümkün; kusuyor bünye. Yazmam, deşarj olmam lazım.

Şükür Kadıköy'de bir sorun yok; ama İstanbul'un yarısı can pazarında bugün.
10'larca ölü, trilyonlarca maddi zarar var..

Aklım almıyor, almak istemiyor...
Böylesine bir manzarada dahi kimilerinin tek derdi, daha çok-daha hızlı yağma yapabilmek.

Lcd televizyonundan tut, 30kg'luk koca koca boya kolilerine..

Nasıl üşüşmüşler ortalığa saçılan mallara.. yüzler nasıl mutlu... 3 adım ötede kıyamet kopuyor, 3 adım beride 100'lerce kişinin gözlerinin içi ışıl ışıl.

Mesele, olayın 2 adım ötesinde yağma yapılması da değil. Bu şey gibi: yolda yürürken cebimden para düşüyor, arkamdaki adam olayı gördüğü halde usulca yerden paramı alıp ters yöne gidiyor.

Yahu ne tip vicdanlarınız var sizin? Nasıl insanlarsınız? Çocuk olsa eyvallah diyeceğim; düşünemez, gaza gelir vs.. Ama koca koca adamlar, kadınlar..

Utamadan uzatılan tv kameralarına röportaj veriyorlar!

Nasıl kullanacaksınız o ÇALDIĞINIZ eşyaları? hiç mi rahatsız olmayacak vicdanlarınız elalemin yanan canından fayda sağladığınız, ÇALDIĞINIZ için?

O ortamda ne tip bir insanın aklına "oh oh mallara bak.. amma para ederler; alıp kaçayım" vs gelir?

Siz insansanız ben neyim? ben insansam siz nesiniz?

Müslüman ülkeyiz bir de, öyle değil mi? halk şöyle asil böyle asil.
Başörtülü kadınlar, delikanlı erkekler dolu ortalığa saçılan malların üzerinde.

Apaçiler gibiler.. Gözleri dönmüş!

Yaptıkları işin farkına varıp çaldıklarını geri vereceklerine inanmak istiyorum; ama polyanna'cılık da bir yere kadar.

Herneyse...

Yanlış bir şey söylemek istemiyorum. ama birilerine okkalı bir küfür etmem lazım.
(ki ettim zaten başlıkta, haberiniz yok)

7 Eylül 2009 Pazartesi

bir soru

Hangisi daha keyifsizdir?
Bomboş/heyecanı unutmuş bir kalp mi, canı yanan/kırık bir kalp mi?

4 Eylül 2009 Cuma

Salaklıklarım 3

1- Banka kartlarının ATM'lere ne şekilde sokulduğu hususunda tereddütlerim var. Her seferinde 1-2 deneme yanılmayla tutturuyorum. Tamam, chip kısmı yukarıda olacak... da... ya gerisi?

2- Göz çapkınlığı, "ayıp ulan!" bir durum olmadığı varsayımıyla gayet olağandır benim dünyamda. Güzele / beğendiğime bakarım. Radarlarım, 50mt yarı çaplı çember içerisindeki uçanı kaçanı kaçırmaz kolay kolay.

Ama serde salaklık var ya, karşılık verildi mi de utanırım sıklıkla:(
Düşünün; bir hanımı fena beğenmişim.. bütün gece gözlerim üzerinde olsa dahi, karşılık aldığımda kuvvetle muhtemel kaçırırım gözlerimi. "yok ben sana değil; tavana bakıyordum" imajı verip, caanım sevgili aday adayını soğuturum kendimden. (gerçi çok uzun zamandır yaşamadım bu tip şeyler; yıllar insanı afedersiniz "falloşlaştırıyor".. toparlamışımdır artık belki. kimbilir.. denemek lazım)

3- Bir o kadar da beceriksizim/kabiliyetsizim kadın-erkek ilişkilerinde..
Hiç unutmam; katıldığım gezilerden birinde kızıl saçlı/cillop gibin bir hanım kestirmiştim gözüme. bir insan 5 saat boyunca birlikte yürüyüp de, 2 küçük laf dahi etmeyi becerememz mi yahu? Lafı geçtim, uzaktan / çaktırmadan 2 kare fotoğrafını dahi çekemedim.

Ama.... Siz yaptınız beni böyle..
20-25 yaşıma kadar tükkanın önü dolup taştı.. Kılımı kımıldatmama gerek kalmadığı için de, "tavlama/yavşama/bıkmak usanmak-reddedilmek bilmeden saldırma/yalandan iltifatlar düzme" sanatlarını öğrenme ihtiyacı hiç duymadım bu yaşa kadar. Ne olduysa bir anda oldu; ve nerede gargamel burunlu yahut dombili var, bir tek onlar bakıyor artık vitrinden içeri.

Balık tutmayı da bilmiyorum, ki gidip kendi balığımı kendim tutayım.


4- Hani demiş ya Mevlana, "ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün" diye.. Ben bu işi bir ömür beceremedim sanırım. Bütün çocukluğu zıplayarak neşe içinde geçmiş ben; şimdi meymenetsiz suratlıların önde gideni dolanıyorum sokaklarda.

Tamam party men! de asla değilim; kabul. Eğlence anlayışım alışılagelene kıyasla bambaşkadır(hatta unutmazsam yazayım bunuda).
Ortalamanın keyif aldığı şeylere uzak olduğum için de, suratsız tarafımın ön planda olması görmezden gelemeyeceğim bir gerçek.

Ama içimin/özümün suratsız olduğuna asla inanmıyorum. aksine, gayet de sıcak kanlı olduğumu düşünmüşümdür hep(kendim olabildiğim ortamlarda sıklıkla "en sıcakkanlı" ben olurum).

Yalnızca en yakınıma gelebilenlerin gördüğü/bildiği bir sıcakkanlılık.. ya dışarısı??... yabancılar?? kime, ne faydası var bu gizli sıcakkanlılığın? neden dışarıya karşı bu denli kasıyorum? hiç bir fikrim yok.

Bazen kendimi Özhan Canaydın'a benzetiyorum.. Küçük Özhan Canaydın..

5- 30'umdan sonra süt içmeye, sütü sevmeye başladım. sen onca yıl 'bebe miyim ben, ne sütü! kola içeceğim ben!' diye gezin.. sabah akşam çay/kahve/kola lüple... boy kalsın tıfıl tıfıl.. sütü sevmeye / içmeye 30'undan sonra başla; olacak iş mi?

6- Az kaldı sopa yememe. Elin köy yerlerinde fotoğraflanacak sümüklü çocukları kovalayıp duruyorum. Geçenlerde "bey koş!! sakallı, bıyıklı bir adam bizim kızın fotoğraflarını çekiyor!" cümlesini dahi duydum.. Allah sonumu hayretsin..

7- Asosyalliğin b.kunu çıkartmak üzereyim sanırım; ki sahil koşularımın saati 24:00'e dayandı dayanacak. (e anacım, milletin evi yurdu yok mudur anlamıyorum. 7*20 sahilde bütün kadıköy'lüler)

8- Konu 'hayatı ertelemek' olunca, benden iddialısı var mıdır bilemiyorum.

Salaklıklarım 1: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/salaklklarm-bolum-1.html

Salaklıklaırm 2: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/duduklu-tencereler-salaklklarm-bolum-2.html

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Normalleşme sürecim

Kendi dengimi hiç bulamayacağım sanırım..
40'larının ortasında, evli, semi-dombili, fasulye sırığı vb benimle alakası olmayan kadınlarla dolu çevrem.(miktar anlamında değil; yoğunluğu fazla)

Hayır.. arayıp da onları buluyor olsam, neyse.. onlar beni buluyor sıklıkla(neredeyse her zaman).

Jigolo portresi de oluşmasın zihinlerde.. Zira odak noktası sex değil bu ikili ilişilerde. iç ses1: yahut öyle de, ben farkında değilim

Offff.. bu iç sesler çok iş açıyor başıma..bak şimdi bir jeton düşer gibi oldu.. gayet olası bir durum sanırım bu:(

iç ses2: iyi de neden ben?

Peki.... Düşünelim...

Çok mu ucuz duruyorum dışarıdan?
Hiç sanmıyorum.. gerek salaklık, gerek körlük / sosyal pozisyon / çekingenlik / alınganlık / beceriksizlik gibi kırk bir farklı gerçek sebebiyle odukça zor biri olduğumu düşünmüşümdür hep.

Çok mu maharetliyim bel altı mevzularda?
Yok yahu.. Gayet memleketim standartlarında beceriye sahip bir adamım; marjinal bir artımın olduğunu düşünmüyorum.

Çok mu hoş sohbetim?
Ahaha:) Yani.. aslında çok yakınıma gelinebildiyse, evet.. Ama o olasılık 001 olduğu için, "pis suratsız, kasıntı" vb'leri denir sıklıkla arkamdan.

Çok mu zengin sanılıyorum? Potansiyel iyi aile babası portrem falan mı var?

Bilemiyorum... Var bu işte bir iş... (aslında muhtemelen biliyorum sebebini; ama...ne bileyim; yıpranmış gönüllerin-yıpratan bünyelerin varlığı üzüyor beni.. dile getirmeyeyim..)

Hayır birşey değil; yaşıtlarımı yahut gençleri unuttum yahu.

Geçenlerde CKM 'de sinema olayı vardı... (pek severim gece seanslarında yalnız film seyretmeyi) Hani, sonradan gelenlerin koltuklarına ulaşablmek için, d.tleri size dönük, dizleri yara yara geçişleri vardır ya.. hemen ön sıramda, o hadiseyi yaşayan 20'li yaşlarda bir genç kız grubunun açık göbek profilleri dikkatimi çekti..

O nasıl bir tendir yahu? Sıfır hata... pürüz... afedersiniz, cillop gibin! :)

Alışmış göz, 35-45 tenlere... 20'yi görünce afalladı resmen.
Gerçi hemen akabinde, o yaşlardakilerin ergenlik arızaları/beklentileri aklıma geldiğinden, iştahım kaçıveriyor sıklıkla.

Ama.. Ne bileyim... dengim, akranım birileriyle de birşeyler paylaşmayı özlemişim sanırım. (hayır! aklım fikrim orada değil; "bilemne yapmayı" demedim.. iyi okuyun yazdıklarmı.. "bir şeyler paylaşmak" diyorum.. dvd, yemek, yatak:P, hobiler vs.... birlite yapılabilecek 300.000 şey var)

Gerçi rahatsız da değilim aslında. Mevcut çevredekiler de gayet keyifli ve çok değerli/sevdiğim insanlar; sıklıkla iyi vakit geçiriyorum onlarla.
Üstelik, bahsi geçen hanımların sahip oldukları/sunabildikleri 40.000 çeşit pozitif değer de bir o kadar lezzetli(iyi sohbet, iyi paylaşım, iyi yemek, iyi sex vs)

Ama.... ama işte... bazen, "niye benim 'fiziki ve sosyal şartlar icabı da bana benzeyen arkadaşım' çok az" da diyiveriyor işte iç ses...

Her geçen gün, "başlamak için sabırsızlanan normalleşme sürecimi" bir sonraki yarına erteliyorum.. Umarım en kısa zamanada bu süreci başlatıp, dengim insanlarla da aramı iyi tutabilirim.