29 Ocak 2010 Cuma

Fermuarları da Sevmiyorum

Pantolonumun fermuarını çekmeyi / düğmelerini iliklemeyi hiç öğrenemeyeceğim sanırım.. (çiş-b.k demeyin hemen; giyerken unutuyorum)..

Hayır sıradan günlerde sorun yok da, toplantılara da bu şekilde katılabiliyor unutkan mı desem, salak mı desem bu Öküz... Asıl rezil kısım işte o zaman başlıyor...

Ondan sonra, "niye süzüyor lan bu kadın beni? , niye güldü bu adam? , o ifade de neyin nesiydi? , vuuu.. beğendi beni! istiyor! evet evet!:P" vb kur dur 2 saat...

28 Ocak 2010 Perşembe

Güneş Gözlüklerine Öküzce Bakış

Güneş gözlüklerini de, güneş gözlüğü takanları da sevmiyorum.. Samimiyetsiz, kaçak dövüşen, yapay bir fotoğraf oluşturuyor zihnimde.

Öküz'ün hiç güneş gözlüğü olmadı o yüzden(iç ses: yalaaaaan!! aldın bir kere... takmadın hiç; orası ayrı.. ama almıştın kız arkadaşının gazıyla, kandırma kimseyi).. Hiç bakışlarımı, ifademi saklama gereği duymadım mı? E, duydum tabi.. Bakmayın öyle atıp tuttuğuma; sosyal hayatta utangaç adamım ben..



Ama... En keyifsiz durumlarda dahi, yapay bir şey katamıyorum şu bünyeye.... Düşündüğünüz gibi değil; istesem de yapamıyorum bunu.. Abisinin 2 beden büyük ceketini giyen oğlan çocuklarının, gülümseyerek tekrar baktırtması gibi, sırıtıyor üzerimde; taşıyamıyorum...

Yakıştıramıyorum da kimseye... Erkekler neyse de("artiz g.t" deyip geçebiliyorum hem cinslerimi:P); kadınlara, yani bence asıl doğal olması gerekenlere hiç mi hiç yakıştıramıyorum..

Plajı, arabayı falan anlarım bak; ama, nasıl ve ne amaçla kullanılıyor sokakta, siz benden daha iyi biliyorsunuz eminim.. Arıza çıkardığım mevzu, o..

// Sanki kesintisiz göz temasına önem veriyormuşum/becerebiliyormuşum gibi !! .. Tarifi zor.. ama muhattabım saklamışsa gözlerini, içimden geldiği gibi iletişim kuramıyor, huzursuz oluyorum... //

Sevmiyorum güneş gözlüklerini dedim ya... Kaz kafalıyım, duvarla konuşur misali anlamıyor/çözemiyorum karşımdakini.

Oysa, gözlerden daha iyi kim/ne yansıtabilir iyi niyeti/temizliği.........

Ne alakaysa, dokunmakta buna benziyor sanki... Zaman zaman "offf pis sapık, 2dk çek elini" bakışıyla yanlış yorumlansam da, şekilsel detaylarla değil, ancak dokunarak(ve hatta öperek) gösterebiliyor Öküz sevgisini/verdiği değeri.. Dvd seyrederken memeyi avuçlama şeklinde yorumlamayın hemen(-ki, neden olmasın:P), ayak parmak ucuyla dahi kurulabiliyor o bağ. Yeter ki, hissedilsin..

Ha, bu arada ikinci bir emre kadar şu yorum zamazingosunu iptal ediyorum.. Damakta arzu etmediğim bir aroma oluşmaya başladı sanki.. Ama kendi kendime konuşmadığımı bilmek de pek keyifli; şu aşağıdaki "kralsın öküz!!" linklerini kullanarak paylaşın lütfen varlığınızı..

24 Ocak 2010 Pazar

Erkek Kafesleme Teknikleri, Bölüm [1]

Potansiyel sevgiliniz bütün akşam uğraşıp size teras mangal/ızgara hazırladıysa, kaldırın mıçı, bulaşıkları da siz yıkayıverin bir zahmet..

1 değil, 2 değil, 5 değil(iç ses: yok, 5 galiba)... hepsi böyle yahu!.. üç kuruş yüz verdin mi, nasıl da seriyorlar mıçları... şaka gibi..

Anlamıyorum nedir bu kadın milletinin derdi; gece zevkten sekiz olan kadın, sabah nasıl bir uyuzluk/tembellikle kahvaltı hazırlamaz erkeğe? Hani on kaplan gücünde bir gecenin ardından sabah kahvaltı hazırdı... nerede???? hani????


Yaş, asker deyimiyle comolokko oldu.. Anlarım az buçuk "iyi sex-kötü sex" 'ten..
Yazmıştım önceki yazılarımdan birinde; bel altı mevzularda istikrarsız, daha doğrusu saçma sapan bir adamdır Öküz.. Ama.... ama.... (pofffff... ne zor bu iş.... pozitif bir yönü paylaşınca neden ezildikçe ezilir bir insan!)... Herneyse, anladınız siz onu... Her zaman tutmasa da, bahsettiğim geceki iyiydi işte.. Standardı Peter North almadığın varsayımıyla, oldukça iyiydi hatta..

Ama yok!... yok da yok..... Gece bulaşıkları ben yıkıyor, sabah kahvaltıyı ben hazırlıyorum kadına.. O, mahmur gözlerle gerinirken, kahvaltısı yatağa geliyor..

Görece yeni tanıştığım biri.. Avını çaktırmadan kafeslemek için derinden derinden planlar yapan bir fuck-buddy.. Yani Öküz'ü sallamama durumu asla söz konusu değil..

Yahu nasıl kafesleyeceksin bu kafayla beni! (nah kafeslersin orası ayrı da; hani binde birlik ihtimalini de mahvediyorsun)

Hangi erkek kendisine bulaşık yıkattıran, ayağına gelen kahvaltısındaki yumurta ayarsız pişmiş diye mırmır eden bir kadını alır özeline....

Daha ne istiyorsunuz anlamıyorum ki... Bilinçaltı planların tam tilki işi maşallah; farkındayım... Ben diyeyim de diyeceğimi; anlamayıp, burnunun dikine gideceksen, keyfin bilir... Performans da iyiydi.. eeee? Peter North'tan aşağısı için geçerli değil mi bu kahvaltı işi ("sen kimsin/nesin ki onu standart alıyorsun" mevzusuna hiç girmiyorum bak)

Çok mu yüz veriyorum, her şeye hazır/razı bir imaj mı var, "o yapar nasılsa" gibi hadsiz bir mıçı serme mi söz konusu... çözebilmiş değilim... Yapıyorum bir yerlerde hata; ama nerede?

Kafes planı yapan kadıngiller, siz siz olun erkeğin karnını aç bırakmayın.. Gerektiğinde iyi bir anne/ev kadını olabilme imajını asla yerlerde sürümeyin.. Eve çağırdığınız erkek arkadaşınıza akşam yemeği niyetine kurabiye ikram etmeyin..
(iç ses: heyt be!! .. yaptığı pasta çörekleri elleriyle yediren bir kız arkadaşım vardı.. kıymetini bilememişiz gençlikte)

Kalbe miğdeden geçen hisler, aç öküz oynamaz falan; kim demişse doğru demiş..

Double gol demektir becerikli ev kadını/anne olabilme potansiyelini gösterir imaj..
20'likler kanar belki; ama 30'un üzerinde, ve "bitli marjinallerden" de olmadığınız varsayımıyla kaçırtırsınız bebeleri elden.. demedi demeyin...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Maykıl Forevır !!

Sırt çantamı alıp, İstanbul'dan uzaklaşmayı; arabada bağıra çağıra beat it söylemeyi özledim..



Nasıl basiretim bağlandı da gitmediysem o istanbul konserine! ; hala vururum kafamı taşlara...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Salaklıklarım 4

Sağlıklı hormonlara sahip kaç erkek "Yahu Öküz!! 2 Saattir "anlaman" için yapmadığım şey kalmadı... Saldırman, sevişmeyi başlatman için daha ne yapmam gerekiyor" u duymuştur şu hayatta?

Ne olur başkalarının da var olduğunu söyleyin!!

Bir insan hem kör, hem öküz, hem de salak olmaz ki.. olmamalı en azından....

Salaklıklarım 1: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/salaklklarm-bolum-1.html
Salaklıklarım 2: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/duduklu-tencereler-salaklklarm-bolum-2.html
Salaklıklarım 3: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/09/salaklklarm-2.html

15 Ocak 2010 Cuma

Öküz'ün Nü Macerası, Bölüm 1


Seyretmeyi, güzeli, a'nı durdurmayı sever Öküz.. Öyle kalıba, şekle falan sığacak bir merak değil ondaki; "overdoze merak" diyorum ben..

Ne zamandır aklımdaydı; da cesaret edemiyordum...
Uygun/yeterli şartlarım olmadığı için becerememekten, tarafları memnun edememekten çekiniyordum...

Geçti çekincem:)

İlk nü fotoğrafımı çektim geçen gün..

Gerginlikten elini kolunu koyacak yer bulamayan hoş bir hanım, gece lambasıyla aydınlanmış loş oda, etrafa saçılmış iç çamaşırları, dağınık bir yatak, serin havanın sebep olduğu fiziksel değişimler ve kontrolden çıkmış bir fotoğrafçı....

Yanımda hazır değildi uygun ekipman; önceden haberim olsa, ne yapar eder bir araya getirirdim daha uygun malzemeyi... de.. yoktu işte.. Hiç hesapta yokken ve çok hızlı gelişti her şey... Terasta savrulan saç çekerken, ne ara geçtik içeriye de çıktı o çamaşırlar, inanın ben de anlamadım..

Ağzımdan salyalar akıyordu resmen... Hormonal kaynaklı değil asla; uzun zamandır merak ettiğim/istediğim bir şeydi bu.. Hemen her şeye hazır bir model de, hiç hesapta yokken ortaya çıkınca.. sapıttı bünye... Deliler gibi, 100lerce kare fotoğrafını çektim yarım saatte..

Ikea'dan aldığım dandik gece lambası(nü fotoğrafın olmazsa olmazıdır benzer ışık kaynakları), arka plan niyetine pütür pütür duvar, yatağımın 2 haftadır değiştirmediğim çarşafları, poz vermeyi bilmeyen bir model, alakasız bir lens... Hemen herşey şeklen keyif kaçırıcıydı güya; ama görmeliydiniz suratımı:)
"İlk uzaktan kumandalı arabasına" henüz kavuşmuş çocuklar gibiydim..

Uzun zamandır bu denli iyi vakit geçirmemiştim.. (hayır olay sevişme kısmında değil, fotoğraf kısmında fesat okur!)

Tahminimden de keyifliymiş bu nü zamazingosu.. Onca eksiğe rağmen, harika kareler aldım !


Yoğun istek üzerine:P, görece "kapalı/mutasıp" fotolardan bir başka örnek.. (+18 uyarısı istemiyorum blog açılışında)

12 Ocak 2010 Salı

Dans Gerçeğine Öküz'ce Bakış

Sevmiyorum şu dans zımbırtısını. Ağzınızdan alayım, "evet; tam da bir öküze yakışacak biçimde, saygı da duymuyorum delisi insanlara".....

Daha önce de yazmıştım; familyadaki akranlarım arasında tek bir kız dahi yok (topu topu 3-4 akranım var zaten). Hal böyle olunca, kadınsal detaylardan / inceliklerden / oyunlardan uzak büyüdük abimle (bknz: bir öküz doğuyor! .. rise of the öküz!)..

İlk "e hadi dans etsene" baskısıyla 13-14 yaşlarımda karşılaştım.. ki öncesinde, insanların müzik duyunca ellerini kollarını salladıklarından dahi bihaberdim resmen... Dönemin cillop ablalarından birinin hiç tahmin etmediğim bir ortamda "e hadi kaldırsana beni dansa!" çemkirmesine göğüs gerip, olanca utangaçlığım ve salaklığımla "yok ya... istemiyorum.. sevmiyorum ben öyle şeyler" diyerek geçiştirmiştim durumu... Kıpkırmızı bir surat ve dökülen yarım bardak terden hiç bahsetmek istemiyorum.. Fena halde utanç verici bir durum..

Hal böyle olunca: daha o yaşlarda, dans = "kırmızı surat ve boncuk boncuk ter sebebiyeti ızdırap" şeklinde yerleşti zihne..



Ayrıntıyı farkettim ya bir kere.. yazdan yaza düğünlerde üzerime üzerime gelmeye başladı sanki herkes... "oturmaya mı geldik" ile başlayan, "ölümü ye" ile devam eden ısrarlar, öküzün zihninde exorcist'ten beter yer kaplamaya başladı....

Bu sefer: (düğün/nikah == dans) =>(ise) (düğün/nikah == ızdırap) çıkarımını yaptı bünye...

Taa ki, 20'li yaşların başında official kız arkadaşla yapılan ormantik dansa kadar... Bükülmez dediğim bel az biraz oynamıştı sanki yerinden.. Hatta ben kontrol ediyordum resmen hareketleri.. Bir ara gaza gelip, "öyle dans edilmez; adımlarımı izle" dediğimi bile hatırlıyorum....

Ultra mega odun değildim belli ki; hiç içimden gelmese de, sevmesem de, "istersem" becerebileceğim bir şey gibi görünmeye başlamıştı.. Hatta; değerli bir fuckbuddy'min iç çamaşırlarıyla yatağın başında yaptığı sexy belly dance'in ardından, dansın uzaktan gaaaayet de keyifli olabileceğini dahi keşfetmiştim..

Herşey güzel gidiyordu yani...

Ta ki, "ben bükerim senin beli" gibi iddialı bir üslupla olaya girip, yarım saate "oha, nasıl bir odunsun lan sen!" le olayı noktalayan bir sevgili sohbetiyle yüzleşinceye kadar...

Pek çok şey sil baştan olmuştu o gece..

Hayır; anladığım kadarıyla milletin içinden geliyor müzik duyunca elini kolunu sallamak.. Yok işte bende o refleks... Çok hafif, yazlık yerlerdeki ege havalarında "ahaa kolum mu seyirdi" durumu yaşamışlığım var... hepsi o..

Tatlı su dansçısı bir sevgili yapıncaya kadar sorun olmamıştı aslına bakarsanız bu "dans = öcü" durumu. Düğün derneklerde öküz yakıştırmasına katlan... 3-5 pancar surat ol.. yarım bardak ter dök... hepsi bu.. geçiyordu işte günler bir şekilde..

Bu yeni sevgliyle beraber yepyeni bir kavramla tanıştı Öküz...
Çiftli/eşli danslar.. salsa! tango! rumba!! çaça! ..


İşin içine yarı sevişme girince, olay bambaşka bir boyuta taşınmıştı öküzland'de(eşli dansların, sevişmenin yarısı olduğuna inanıyor öküz)...

Bu dansları duyunca "bir sokak kedisinin fredy krugger misali sağ elini kaldırıp, pençelerini çıkartarak, kihhhhhhhh!!!" diye kihlediğini(?) hayal edin.. hıh işte.. aynen öyle bir şey oluyorum ben..

Anlıyorum, kadınlar oynak.. içlerinden geliyor.. müzik duydularmı eller kollar istemsizce hopluyor... burası ok.. Bu tip danslara sözüm yok bak; yanlış anlaşılmasın.. ohh onlar oynasın, ben izleyeyim... why not?...
En kötü, "ben öküzüm; o yüzden olmuyor bende/içimden gelmiyor" der geçerim...

Arıza, benzer şeyi erkekler de iddia etti mi, yahut eşli danslarda çıkıyor.. (kimse martaval anlatmasın bana; erkek dünyasında dans benzeri "ince" ayrıntılar yoktur. dans okulundaki bir erkeğin derdi, %99 ihtimalle bel altı kaynaklıdır)

Benzer malzeme/donanım bende de olduğu için, yakiinen anlıyorum o psikolojiyi. O alanı daha bakir, daha az rekabet gerektiren, daha eğlenceli, daha kolay gören erkekler kolayca sapıveriyorlar dans sokağına..

De... kadınlar buna neden prim veriyor; orada kısa devre yapıyor işte benim sistem..

Bir kez dansa gitmişliğim var... O bahsettiğim tatlı su dansçısı kız arkadaşımla(platonik moddaydık o dönemler)...

Taksim'de bir küba gecesi... İçerisi hıncahınç dolu... U şeklinde bir oturma düzeni; ortada görece eşşek kadar pist.. Etrafta bariz biçimde salyaları akan tonla erkek, ve mini minilerini giyip kollarda çevrilmeyi bekleyen aç kadınlar......... offf... çok laf yiyeceğim devamını yazarsam..

Kabaca şöyle özetleyeyim: Kendinizi kandırıyorsunuz.. Dans bahane, abazalık şahane!

Saatlerce, müstakbel kız arkadaşımı tanımadığım/tanımadığı tonla erkeğin kollarında oradan oraya savrulurken seyretmek durumunda kaldım... Ultra-mega mülayim bir adam olmama rağmen, elimdeki bira şişesi ne ara ters çevrildi; ne ara etrafa "dağılın löynnn! değmeyin bana! yıkarım burayı" bakışları attım; hiç bir fikrim yok.. Ama iç sesimi, gayet iyi hatırlıyorum: "o el yarım karış daha aşağıya inerse dalıyorum.. bu şişe bu kafada patlar arkadaş! o kadar!" dı..

Kıskançmışım; bunu 30'umda öğrendim ben.. 30'umda suçlandım çünkü...
Elin adamı gelip kız arkadaşıma yumulsun gözümün önünde; sonra o centilmen/modern erkek, ben öküz/tüüü alah belanı versin sığ herif olayım...

Hadi len!!

Ya birileri fena halde kafa buluyor benimle... ya da dünyanın hakikaten çivisi çıkmış arkadaş..

Olaya sadece dans olarak bakılıyormuş.. Bana ne Tan Sağtürk'ten, onbinde birlik istisnalardan... Su mu sandın o pistteki ıslaklığı; salya o yahu! Kadınlı/erkekli eşşekler gibi akıyordu milletin ağzından, nasıl görmezsin?!!

Amaç belliyse neden kestirmeden gidip fuckbuddy yapan Öküz yadırganıyor da, bu insanlar yadırganmıyor? Biri açıklayabilir mi bana?

Profesyonel bakılıyormuş.. hiç bir şey hissetmiyoruzki!ymiş..

hött!!! ... hadi lan! sizdeki şey de, bendeki düdük değil herhalde.. Benzer hormonlarımız, benzer tepkilerimiz, benzer kafalarımız var yahu.. beni kandırıyorsunuz kabul; de bari kendinize yapmayın bunu..

Bachata'ya falan hiç gelmiyorum bak.. salsadayım ben hala...

Ha bak, bir kez de modern dans gösterisine gitmiştim vakti zamanında(elbette kız arkadaşımın zoruyla). Nasıl bir tiyatroysa artık; tüm seyirci dişiler çıplak erkek dansçılara, tüm seyirci erkekler, çıplak kadın dansçılara gözlerini ayırmadan baktı durdu bütün gece... kızlar erkeklerin baklavalarını saydı; erkekler memelerin hoplayışını inceledi.. Özellikle dikkat ettim etrafımdaki "güya" çaktırmayan bakışlara yahu.. Herkesin bilinçaltı kımıl kımıldı gösteri boyunca..

Çooook acayip bir düzen... Herkes olayın gayet farkında olmasına rağmen, bilinç altları "ben xx değilim" amaçlı öyle maskeler takmışki suratlara, av kim, avcı kim, dansçı kim, neden buradayız unutulmuş..

Puffff.. herneyse...

Sevmiyorum arkadaş ben dansı da dans edenleri de.. Hem içimden gelmeyen, hem de beceremediğim bir şeyi sırf sosyal/normal kabul edilmek için ne diye dayatayım burnuma burnuma?

Uzak olsun benden... asabiyim bugün!


Sonradan eklenen not: o tatlı su dansçısı kız için netten gizli gizli salsa dersleri seyretmiş; ofiste ileri geri salakça adımlar atmaya dahi başlamıştım vakti zamanında.. fena halde utanıyorum kendimden!

5 Ocak 2010 Salı

Bir "masumiyettir" tutturmuşuz gidiyor..

Bu gün karşıdan karşıya geçen bir kediye "çok masum yahu" derken buldum kendimi.. Düşündüm sonra.... "3dk sonra kıskançlık/tahammülsüzlük yüzünden rakip kediyi tırmalayıp tarumar edecek, rastladığı ilk dişiye çırpınışını/karşı koyuşunu görmeksizin tevacüz edecek, önünden alınan 2gr mama için x bir başka kedinin gözünü oyacak.....

"Bu mudur?" dedi iç sesim... bu mudur yani en masum olanımız?

Neden var bu masumiyet arayışı hayatımızda bilmiyorum... Yahut öyle söylemeyeyim de; neden söz konusu bir başkasıyken ısrarla ak kaşığı referans alıyoruz, yahut neden adam olma kıstasları arasında bu meled, burada bocalıyorum..

Kim bu ak kaşık?

Bebeler mi dediniz?
Kıskançlık yüzünden birbirlerine neler yapabildiklerini görmemişsiniz derim.. Bir de imkanları olduğunu düşünün... parmaklar kavrayabilse mesela rakip bebenin saçlarını? Hıı? Nasıl olur?

Dünya şekilci... hayat şekilci.. "bel altına vuruyoruz masumiyeti sıklıkla"... Bakmayın öyle, siz de yapıyorsunuz bunu.. 40 defa yazdım; "ali'den veli'den kendinizi çok çok farklı sanmayın; yanılırsınız" diye..

Listesi 2 ortalı deftere dahi zor sığan birine, nasıl bir gözle bakarsın mesela? samimiyetle düşün.. Hemen yargılayıp infaz ederiz; bu masum, ama o değil diye.... biri pamuk prenses diğeri tü kaka olur...

Kim ben bakmam diyebilir ki zaten? Ola ki dedin uzaktan bakınca... E bir evlenmeye kalk bakalım; sindirebiliyor musun o 70 kişiyi, o zaman görelim.. (euehe dur aklıma bir karikatür geldi; onu ekleyeyim)



Neymiş sınır?
"Senden fazlasını mı yapmamış olacak?" Dürüstçe mi şimdi bu? Yahut dürüst olup olmamasının bir önemi var mı? Buradan bak bir de olaya...

Kim bu ak kaşık?
8 Yaşındaki yiğeniniz mi? yoksa karşı masadaki tertemiz yüzlü, boncuk gözlü dünya güzeli kız mı?
Bir ömür "temiz yüzlü" dendi mesela öküze.. arkasında 1 intihar eden sevgili, 2.5 evli kadınla sex, kırılmış bilmem kaç kalp, sokağa terkedilen bir kedi.... sayayım mı daha?


İyi-Kötü, Benzer-Farklı ayrımlarını anlayabiliyorum bak... Onlarda sorun yok..

Ama kimsenin ak kaşık olmadığını bile bile şu "masumiyet" işini sokmuyormuyuz olmadık yerlere.. işte orada benim devreler sapıtıyor.. Kendim yapmadığımdan, küçümsediğimden falan değil; yanlış anlaşılmasın.. Çok sorgular Öküz hayatı... Yapıp da, hemen akabinde yukarıdaki iç seslerle 40.000 kez karşılaştığımdan bütün bunlar..

İmkanların olmayışı, henüz vukaatsiz olmak, yahut başkalarının bilmiyor olması, kimseyi ak kaşık yapmaz diye düşünüyorum..

Dudakları köfte dudak merakımın içine etse de, doğru demiş sezen aksu: "masum değiliz.. hiç birimiz"........

Sonradan eklenen not:
Bir de olayın şöyle bir boyutu var:

Yaratılışımız/doğamız gereği yaptığımız şeyler, neden lekelesin bizleri?
Madem hamurumuz böyle, neden yargılıyoruz, yargılanıyoruz?

Kedisinden tavşanına hemen her canlı kıskançsa eğer.. varsa evrimimizde/yaratılışımızda/doğamızda bu? neden kıskançlık tü kaka mesela? Neden kimileri "ben kıskanç değilim ki" gibi "bence" beyin özürlü bir deyişle övünür kendileriyle?..

Masumiyet dediğimiz şey, ya çok başka bir şeyse mesela?

Ya hepimiz masumsak aslında?