29 Mayıs 2010 Cumartesi

Tacizci Öküz


Kuku seviyesinin 10cm altındaki eteğiyle salına salına yürüyor hanım kızımız.. Rastlaşıyorsunuz Göztepe'nin en olmadık, en tenha sokaklarından birinde..

Adım attıkça etek ayrı yöne, baldır bacak ayrı yöne gidiyor...

Öküz'ün gözleri, tazyikli bir "oha!" iç sesiyle hedefe kilitleniyor. 1sn... hatta yarım.. Utanıp kaçırıyor hemen bakışlarını.. Bacaklar orada; 5mt lan.... Yaklaşıyor işte.. cıbıl cıbıl hemde! Baksana işte salak!

Yoooook, bakamazsın.. efendi adamsın sen.. modernsin.. Ne o öyle aç ayılar, tacizci hanzolar gibi?

3mt..... 2mt..... "çaktırmadan tekrar bakabilir miyim acep? yarım saniye lan, hemen kaçırırsın gözlerini; farketmez bile! baksam mı, bakmasam mı?" diye düşünedur sen.... Aha ahaahaaa yanından geçip gitti bile hatun!

Üstelik yüzüne bile bakmadı!
Karşıdan sinek geçse gayri ihtiyari bakma potansiyelindeyken ben; ne diye bakmaz kadın milleti yanından geçen cillop delikanlıya; anlamıyorum? hani tipin dangıl dungul olur anlarım; ürker kadın "gel peşimden der gibi anlar bu ayı" diye... de... e ulan göztepe'deyiz.. baksana tipe... gözlüklü mözlüklü efendi uslu birşey... en fazla "ehehe! baktı bana! kesin beğendi/aşık oldu:P" falan yapar bu bünye; hepsi o... gerçi.... takip de etmedin ki tepkilerini... kaçırdın gözlerini.... baktı mı yoksa? pufffff... ne diye eğersin ki kafanı pis öküz!

Şu saatten sonra arkaya dönüp bakmak zinhar olmaz! Yetin bakalım rüzgarın savurduğu o kesik parfüm kokusuyla..

15sn... Beyin tilt oluyor.. "o neydi be!" ile, cümle kuramama arasında bir kilitlenme.. kan beyine gitmeye başladıkça kafa da çalışmaya başlıyor... "aptal herif, baksaydın ya; nolcek... yemeyecektin ya! göz hakkı diye bir şey var!"...

Yarım saat sonra bayaa bayaa durum değerlendirmesi yapabilir hale geliyor Öküz.. Eleştirel zihin hemen didiklemeye başlıyor mevzuyu.. kafayı kurcalayan durum şu: Günümün önemli bir kısmında beynimi meşgul eden meme-d.t-dudak-bacak dörtlüsünden birini, 3mt ötemde olanca çıplaklığıyla gören ben... bakınca tacizci oluyorum da... mayıs ayında, göztepe'yi bodrum plajına çevirmiş baldır bacak ablanın hiç mi yanlışı yok yahu?

Sen yap benzerini... Çıkart bir taraflarını sokakta, seyreyle ne yapıyorlar sonra seni..
Bir başka kadın, off ki ne off bir dekolteyle memesinin 4'te üçünü sergileye sergileyere yanımdan geçiyor.. bakamıyorum.. bakınca ben tacizci oluyorum; kadın modern hanımefendi... ohh ne ala...

Ulan İsviçre'sinden Kanada'sına hangi erkeğin aklı, günün önemli bir kısmında o muhteşen 4lüyle dolu değildir?.. bütün gün dondurma düşleyen bir çocuktan, dondurmacıyı görmezden gelmesini beklemek gibi birşey bu!

Tamam bakmayalım(bakamıyorum zaten:P)... da.... e siz de biraz ayıp etmiyor musunuz yahu? el insaf... "olan var, olmayan var" kısmına hiç girmiyorum bile.. de... çin işkencesi yahu bu!

Sofra kuruluyor... çamaşır giymemiş bir hanım ablamız, salatayı masaya koyarken öyle bir eğiliyor ki(oh oohh) tüm mal mülk ortada... nipplelarına kadar herşey yerli yerinde maşallah... e öküzün olayı algılaması 0.3milisaniye.. bakması 0.5... gözlerini kaçırması.. 0.2.... dikkatinizi çekiyorum; memeler orada hala!.... geçmek bilmeyen o koskoca 5sn boyunca orada... külliyen zarar, ziyan!

Yazık günah... ziyan olan o göz banyosuna mı yanayım.. efendilikle salaklık arasındaki ince çizgiye mi kafa yorayım... masadaki diğer ablaların "bakacak mı?" takiplerini mi değerlendireyim.. E, insanınz biz de yahu... nedir bu bitmek bilmeyen sınav...nedir bu çin işkancesi.. nedir bu dalga geçer misali kedi fare oyunu!

25 Mayıs 2010 Salı

Yasmin Levy

Çok entel dantel blogum ya üzerinize afiyet... Bir konser haberi daha vereyim izninizle..

Bu akşam Aya İrini'de Yasmin Levy sahne alacakmış.. Ortam güzel, ses güzel(çok fenadır)... vakti olan kaçırmasın derim.. öküz tavsiyesi; pişman olmazsınız ;)

23 Mayıs 2010 Pazar

Alıngan Öküz

Enteresan iş blog yazmak.. Aynı anda hem "kimse okumasa da yazabilme gücüne/bakışına sahip olmayı", hem "içten içe okunmayı/paylaşılmayı beklemeyi", hem de "yanlış anlaşılır mıyım / sevilir miyim / eleştirilir miyim diye endişe etmemeyi; yazdıklarını benzer endişelere göre şekillendirmemeyi" gerektiriyor.. -Ki blogun bir karakteri olsun, özgün olsun..

Okur tarafı daha da enteresan.. Alelacele kılıflar biçiliyor; bu iyi, bu kötü, bu abazan, bu ırıspı falan diye.. Ben de yapıyorum bunu; ama sıklıkla, bir kanaate varmadan önce "neler yazmış daha önce" diye etraflıca inceliyorum blogu(hatta o durumda dahi ahkam kesemiyorum)..

Son yazımdaki "et" kelimesi için kaç tane eleştiri(en kibar ifadeyle) maili aldığımı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim..

Üzüldüm mü? hayır.. rahatsız oldum mu? evet... ikisi birbirinden çok mu farklı şeyler? dur len; ukelalık yapıp konuyu dağıtma!

Alışmışız çabuk tüketmeye, çabuk kılıf biçmeye, bu iyi-bu kötü diye..
Günün konusu çok başkaydı aslında. Mevcut psikoloci gereği karamsar ve semi-duygusal bir içerikti planladığım...

Lakin.. Hafif uyuz oldum o "kılıf biçici, ahlak timsallerine" .. Bu yüzden.. ahanda en abazanından bir fuck buddy yazısı size(arşivden ellerimle seçtim sizler için)... sırf, öküz'e yakıştırdığınız kılıfa malzeme olsun da, işiniz kolaylaşsın diye.. sırf, fazlalıklar sirkelensin diye.. sırf kuyruk acılarınıza serinletici merhem olsun diye..

İç ses: Nasıl bir kısır döngüdür bu? "Kendimi/iyi niyetimi ispat" tan ne denli nefret eder, ne denli sakınırsam; burnumun yarım karış dibinde bitiveriyor hep..

"Neden bu alınganlık, bu yanlış anlaşılma endişesi?" diye sormayın lütfen.. Karakteri psyco travmalar şekillendirir; var benim de acizane bir kaç hatıram..

Ondan sonra soruyorlar; "neden gerginsin sen, neden huzursuzsun, keyif almıyorsun" falan diye.. bir şeyleri ispat etme gereği duymaktan nefret ediyorum; hepsi bu.. Ve kendi blogumda, şunu şunu yazarsam xxxxxx'ler hakkımda ne düşünür diye endişe etmek istemiyorum izninizle. (yorum yazanlar alınmasın lütfen üzerine. can sıkan tepkiler mail yoluyla ulaştı/görmezden gelinip, zevkle silindi)

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Avcılık Sektörü ve Öküz

Heyy gidi günler.. Kim derdi de Öküz bir gün "bıktım! mola lütfen.. dinginliğe ihtiyacım var!" diyecek..

İlkbaharı pek severdim aslında. Av sezonunu müjdeler öküzlere, çakallara, timsahlara. Hatta öylesine keyifli ve enteresan bir mevsimdir ki, diğer zamanlarda olduğu gibi çok özel çabalar sarfetmen de gerekmez iki lokma et için..

Hormonlar saolsun..
Mart ortası gibi, "çiftleşmeliyim! çiftleşmeliyim!" diye fıldır fıldır dönmeye başlar hanımların gözleri.. Bakmasını bilene elbette ;)

Benim gibi şeytan tüylü/ballı pe.evenklerdensen(afedersiniz.. gaza geldim), yapman gereken basit.. Çık sahile.. Aç ağzını.. Bekle sadece.. Dur otur yerine; sabret biraz!.. Bekle.......... Var bir bildiğim..

3-5 "et"in kendiliğinden yaklaştığını göreceksin. Olanca çekingenlikleriyle dolanacaklar önce çevrende .. Sonra bir bakmışsın, sağ budunu sokmuş bile ağzından içeri.. Ağzını kapatman/ısırman gereken zamanı ıskalamazsan şayet, av senin.. güle güle kullan..


Yalnız.. yutma zamanını da doğru ayarlaman lazım.. 3-4 aya kalmaz, ağızda ekşimsi bir tat oluşmaya başlar.. arızalar çıkacaktır yaz ortasına doğru.. o tadı almadan çiğnediklerini yutman ve "neeexxt" diyebilmen lazım... Aksi taktirde ağzında hep o ekşi tat kalacak; unutma bunu..

Severdim ilkbaharı.. Benim gibi avlanmayı kendine yakıştıramayan, nasıl avlanılacağını bilmeyen, ama bir yandan da, farklı et türlerini merak eden şeytan tüylü salaklar için tadından yenmez bir mevsimdir..

Lakin..

Yaşlanıyoruz be dostlar... Sonbahar daha cazip geliyor artık.. İnandıramıyorum kimseyi amacımın "2 çift laf etmek, dvd seyretmek" olduğuna.. +1 olmuş, olmamış; kimin umurunda?

Farklı bir tat istiyor bünye.. Türk kahvesi gibi.. yahut hoş sohbet tatlı gibi..

Ama zihnimi kurcalayan birkaç kritik soru var.. "Kahvenin ardından yeniden et derdine düşer miyim?"; o hususta emin değilim bak işte.. yahut kahveye kadar olan zaman zarfında servis edilen hoş sohbet/dvd tatlılarıyla ömür geçer mi; bilemiyorum..

Starbucks tecrübelerim oldu acizane.. bilen bilir; yazmıştım(iç ses: yok lan, yazmadın).. O, görece uzun süren kahveli sohbetli günlerde, pirzolalar/köfteler hiç gelmemişti aklıma ne yalan söyleyeyim. Ama... Büyük lokma ye, büyük laf etme demişler.. Var bünyede bir açlık..

Her neyse.. Demem o ki,
Et iyidir, candır falan ama; tek başına ve uzun süre tüketildiğinde hazımsızlık yapar.. Arada hoş sohbet/dvd tatlılarıyla durumu hafifletip... En en sonunda, bol köpüklü/az şekerli bir türk kahvesiyle mideyi dinlendirmek lazım.. Demedi demeyin ;)

Hatta yeterince çok et çeşidi denediğinize inanıyorsanız(e bunun pirzolası var, bifteği var, bonfilesi var.. mangalı, kömür ateşi falan var.. haksız mıyım?); pis boğazlıktan vazgeçmek lazım..

Gülümsüyorsunuz şimdi ama.. Var Öküz'ün bir bildiği; ciddiye alın yazdıklarını.. Hoş sohbet tatlılar "nefes aldırır".. Türk Kahvesi candır; ömüre ömür katar.... Hem.. bakarsınız yanından çifte kavrulmuş lokum da çıkar, ha? ne dersiniz?(bebeler:P)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Ozzy Osbourne


Ozzy Osbourne...

Heavy Metal Aş. kurucu ortaklarından Ozzy Osbourne, 30 Eylül akşamı Kuruçeşme Arena'da olacakmış...... Ehliyetimi geri almama 3 hafta kala yani(getirsenize beni:P)..

Hafife almaya, unutmaya gelmez; demedi demeyin.. Maykıl ceksın, rolling stones misali müziğin kilometre taşlarındandır malum.. Kadayıf madayıf.. Ozzy lan! boru değil..

Kaçırmayın derim..
http://www.biletix.com/event.htm?id=LLOZZ&pr=BK

16 Mayıs 2010 Pazar

Asabi Öküz [3]

Gülmüyormuşum.. Kaşlarım sürekli çatıkmış.. Hiç eğlenceli değilmişim...

Da bi s.ttirin gidin be!.. Rahat bırakın beni! aaaaaaa!!

Sırf birilerince "normal kabul edilebilmek için", siz gibi yaşayamam.. Yapmacık olamam.. Ben olmaktan çıkamam ben..

Bütün gün salya sümük gülüp, eğlenmek isteyenler başka kapıya! Öyle bir adam değilim ben.. Ceplerimdekiler çok başka; rahat bırakın beni!..

Size inat, asla öyle keyifsiz/siyah-beyaz biri olduğumu da düşünmüyorum ayrıca.. Yeter ki germeyin, 2dk rahat durun, her halimle(olabildiğince) kabullenin beni..ki, ben ben olabileyim yanınızda. Bak sonra nasıl kendince minik minik ışıldamaya başlıyor o gözler!

Gelmeyin üstüme üstüme; vallahi atacağım birinizin kafasına şu bardağı!

Ne oluyor lan bu memlekete?

Biri, yeni doğan kızının daha ilk yaş gününü dahi beklemeden "aşık olmak istiyorum" diyerek evi terk edip; başka bir kadınla yaşamaya başlıyor.. Hatta bu rezillik kesmemiş olacak ki, çocuğunun anasına 3 kuruş nafaka vermemek için ultra seviyesizlikte taklalar atıyor boşanma sürecinde.

Diğeri daha aceleci.. doğumun hemen ertesinde kaçıp, "izini tamamen kaybettiriyor". Çocuğunun belki adını dahi öğrenme ihtiyacı duymuyor(??).

Bir diğeri, gece 30cm sağında uyuyan hamile karısına aldırmadan sevgilisiyle mesajlaşıyor(aynı senaryonun, sms'i kadının yazdığı versiyonu da var; aynı yatakta kocası ona sarılmış, uyuyorken)..

Diğeri, üniversite mezunu, suadiye çocuğu olmalarına karşın, karısını dövüyor(ki çok sık duyuyorum benzerlerini)..

Bir diğeri, yeni sevgilisiyle beraber olabilmek için tamamen hayali bir senaryo yazıp, "aldatmakla/hatta oro.puluğa benzer suçlamalarla" terk ediyor evlilik vaadettiği kadınını/erkeğini(ki süreç kolay olsun; kuyruk dik dursun).

Say say bitmez.. Çok enteresan şeyler duymaya başladım son zamanlarda..

Çocuğunun yanında başka erkeklerle flört edenler mi dersin..

Eşi maça gitti mi, soluğu fuckbuddy'sinin yanında alanlar mı dersin(nedense pek tanıdık geldi bu.. hayvan öküz!)..

Sevgilisiyle/flörtleştiği aperatiflerle kocasının bel altı kısıtları/beceriksizlikleri hakkında dalga geçip eğlenenler mi dersin..

Karısının chanel çantası için/evi için/çocuğu için herkesin uyuduğu saatlerde eşşekler gibi mesai yapan; çalışmaktan d.tü boncuk boncuk terleyen kocasını "ilgi/aşk arsızlığı" yüzünden 40 erkekle aldatanlar mı dersin..

Off ki ne of.....

Çapkınlığı bir derece anlarım bak..
Doymuyor derim.... overdoze testesteron derim.... hatta "hayvanlık" derim.... nihayetinde az buçuk anlarım...

Lakin metres/sevgili işi, yahut aşk mevzuları girdimi işin içine; alay eder gibi bir pozisyon oluştu mu; çirkinleşti mi iş... nasıl hazmedebiliyor bünyeler bu yaşananları; orada tilt oluyor işte benim kafa.

Hem.... Kaldı ki..
Öküz ben değil miyim yahu? size ne oluyor?

Şunları duydukça, "meğer ne kıymetli insanlarmışız" diyesi geliyor insanın.. D.t kendini hint kumaşı sanıp tavan yapıyor, diyeyim ben size..

Nerede eski "istenmiyorsam/olmuyorsa ceketimi alır çıkarım" erkekleri?(*yahut kadınları*) Nerede "sen beni sevmiyorsun, kıskançsın, anlaşamıyoruz, hatta en yalın/basit haliyle 'aldattın'" ayrılıkları?

Bu kadar mı değişti devir? Yahut.... Hep böyleydi de, ben mi fanusta yaşama işinin b.kunu çıkarttım? Ne oluyor yahu?

Ne olur biri "hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi değil" deyip; işin diğer yüzünü açıklasın.. Mağdurları çok dinledik; ya diğerleri?

11 Mayıs 2010 Salı

Et istiyorum ben !

Her fırsatta erkeğe b.k atmayı marifet sayan kadınlara ithafen yazıyorum bu yazımı..

Çok özeniyorum mutfak becerisi, yaratıcılığı, merakı olan kadınların kocalarına.. 50 Yaşının altında olup da, benzer işleri öf pöf demeden yapan kadına hiç rastlamadım oysa ben..


Kadın doktordur, genetik mühendisidir, şantiyede çalışmıştır bütün gün, yahut 50 yaşındadır/bıkmıştır, anlarım bak; öperim salya sümük, geçer.... Ama gün içinde kayda değer bir halt etmemesine rağmen(evet, pek çok mesleği meslekten saymıyorum); yemek-mutfak kelimelerini bir arada işittimi, "ayaklarımı/m.çımı yıka pis kadın!" demişsin gibi bakmıyorlar mı suratıma bön bön, deli oluyorum..

Safkan bir öküz olmama rağmen kalkıp kadına bir şeyler hazırlıyorum.. Tepkilerini takip ediyorum, bakalım ne yapacak diye... tık yok kadında... "dur ben de kahveleri hazırlayayım", "bulaşıkta yardım edeyim" falan... hiç ama!... hiç... sıfır!..

Sonra "ühü, neden evde kaldım ben?"..
E müstahak sana afedersin!

Sizin evriminiz böyle lan.. Ne(y)den kaçıyorsunuz? Yaptığınız şey: tembelliğinizi modernite kılıfıyla gizlemeye çalışmaktan öte değil.. Hepsi o... "yerse" tabi o da..

Erkeğin asli görevi avlanmak, kadının asli görevi geride kalanları adam etmek.. Bu asli görevi atlayarak diğer maddelere geçemezsiniz; 20 senede koca insanlık tarihini mi değiştirmeye çalışıyorsunuz, anlamıyorum ki?

Eyvallah çalışın.. ek para.. oh missss... ne güzel.. Ama, asli görevleri halı altına süpürerek/erkek kimliğine bürünerek değil; öyle yapacaksanız hiç yapmayın.. Bu, evde ütüye yardım eden adamın iş yerinde işini savsaklaması gibi.. Ne saçma!

Yemek yapın yahu; açım ben!.. Öyle enginar, pırasa falan da istemiyoruz.. Et istiyoruz biz! en kırmızısından! makarna istiyoruz yahut! o da en kırmızısından(domtisli):P

Hay Allah.. Ne diye yola çıktım, gaza gelip neler yazdım..
Hayır, boğazına düşkün yahut yemek mevzunda özel merakları olan/ilgili biri olsam, neyse..

"Yemek/gurme cart curt bloglarını seviyorum ben" diyecektim.. seviyorum ama, üye olmaya da çekiniyorum aynı zamanda.. kirli hissediyorum kendimi.. hani onlar tertemiz, cici hanımlar ya.. pembeler, melekler falan.. ben sokak çocuğuyum ya.. o açıdan..

Özgün sormuştu geçenlerde "neden benim blogumda yok yorumların" diye.. Aha işte bu yüzden..

Ha bu arada ne zamandır soracağım, unutuyorum hep.. "pişmemiş-çiğ kestane meledinin kabukları nasıl soyulur", bilen var mı aranızda?

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Asabi Öküz [2]

Şu memlekette işini adam gibi yapan kimse mi yok yahu?

Ya işini doğru yapmasına karşın, 10 liralık işe/mala 20 lira isterler.. Ya da öylesine sorumsuzca çalışırlar ki, yaptığına yapacağına pişman ederler..

Ödemelerini adam gibi yaparsan salak yerine konursun(!!); g.tlüğe vur aksat, kral olursun. Bütün işlerde bu böyle..

Aha bak, gençlere hayat dersi 1: Eyvallah, karakterinizi şartlara göre şekillendirmeyin.. doğru bildiğinizi / inandığınızı yapın her zaman; o ayrı bir şey.. ama bir yandan da aklınızda olsun; bu memlekette şevkle çalışan, zevkle mikilir..

Yahut "kör tuttuğunu miker" derler ya.. bak işte, aynen o!

Herkes mi çakal, herkes mi ipne olmuş afedersiniz, anlamıyorum ki!

6 Mayıs 2010 Perşembe

Güzel Çocuk Öküz

"Gül gibi çocuksun" diyor Aslı. O kadar çok duydum ki bu lafı:(

Öküz'e kendini bildi bileli "efendi çocuk", "güzel çocuk", "canım", "güzelim" falan diye hitap edilip duruldu yıllarca(gülme; atarım kafana mouse'u!).. Temiz suratya, o işte sebep... (offf. dert olur şimdi bu bana; "ya" yı ayrı mı yazmalıydım acep?)

Polisler mesela.. sokakta hiç kimliğim sorulmadı bu yaşa kadar; yahut 300.000 kez çevirmeyle karşılaşmama rağmen yalnızca 1 defa durduruldum trafikte... Hani, "hadi len; surata bak.. bundan zarar gelmez" gibi bir bakış sanırım..

Kimse anlamadı derdimi..

Efendi çocuğa ekmek( meme! ) yok bu düzende.. Serseri olmak lazım.. "oyyşşş adama bak(çocuğa değil!) d.tü koruyayım yoksa fena yapar bu beni" dedirtmek mesela.. Oysa bana en fazla "güzel çocuk, ekmeğe sürer yirim lan ben bunu" dendi yıllarca...

Şartlar, zaman, sosyal statü, yaş falan değişse de hemen hiç bir şey farketmiyor..
Yıllar geçti aradan... Bütün gün ciddi-otoriter-asık suratla dolaşan, görece karizma faktörlerine sahip bir Öküz var artık mesela.. Sokakta saat sormaya çekinilse de, iş icabı önler iliklense de, dikkatli bir bakışla "yok lan.. efendi çocuk! gül gibi çocuk!" denmesi işten dahi değil.. En fazla "efendi çocuk" yerine "efendi adam" olursun bu altyapıda.. Aksi ne mümkün; ne kadar kaşarlanırsan kaşarlan..

O yüzden diyorum ya; "bütün kız arkadaşlarımın anne-babaları Öküz'ü çok beğenirdi" diye.. Anlamıyorlar ama.. Bilmiyorlar.. Devir fena değişti be amcacım. 50 Yaşının altındakilerde para etmiyor artık o temiz surat/bünye.. Külliyen dezavantaj yani!
Aile beni beğeniyor; kızları ooo oohh... benden hariç herkese veriyor mübarek:)

Masamdaki kamufule edilmiş prezervatif kutusunu farkeden kadınlar korkmaya başladı bak mesela.. B.klar yedikçe, karşılıklı gözlerin bakışı da değişiyor tabi.... Arada oluşan elektiriğin farklılaşmasını görmezden gelmek mümkün değil! Havada karada yatağa giriveriyor artık ne kadınlar; niyet o olsun yeter ki.

Değişiyor işte şartlar yıllar geçtikçe..

Ama.. Ne edersen et.. özünde o temiz surat hep durduğu yerde.. (Seviyorum da aslında... Ama işte... en iyi memeleri de hep serseri bakışlar, dövmeli - motorsikletli rakip firmalar yiyor be anacım; ona sinir oluyorum!)

Puffff.... Ehhhh, sen de haklısın iç ses.. Malzeme/hammade bu; yapacak bir şey yok tabi..

2 Mayıs 2010 Pazar

Sevmiyorum Elektirikli Süpürgeleri

Ne menem şeydir şu elektirikli süpürge korkusu!

Kedilerim korkardı; ben de korkuyorum.. (yalnız onlarınki benim korkumun bir kaç level üzerindeydi. süpürgenin hortumunu ellememle, mermi hızında ortadan toz olmaları bir olurdu)..

Ha patladı, ha patlayacak!!
"Ya bir yerleri tıkanırsa!", "aha bak sesi değişti!", "fazla mı ısınmış bu?" diye diye evham sahibi oldum valla..

Şunların sessiz ve kokusuzundan yapmak çok mu zor yahu?

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Öküz'ün Nü Macerası, Bölüm 1,5


Zordur eşe dosta "benim için nü modellik yapar mısın" demek.. Çok zor..

Atlayanlar olur.. vazgeçenler olur.. sapık muamelesi yapıp bir daha konuşmayanlar olur.. "kesin beni yatağa atmak istiyor" diye içinden geçirenler olur(iç ses: işim gücüm yok; bir saatlik zamazingo için tiyatro kurgulayacağım kafamda.. klodya şifır olsan neyse... de.. kusura bakma; emek/ödül oranı hiç de öyle cazip mazip değil valla).. cevap vermeyenler olur(ki en çok da bu sinir bozar).. "memişlerimi bir defa göstereyim; kesin aklını başından alır, 2 günde yüzüğü takıp kafeslerim" diyenler olur.. olur da olur..

Neticede, %90 hüsranla sonuçlanır bu macera.. Hatta %90'ının zihninde uzun yıllar silinmeyecek bir "abaza öküz" fotoğrafı oluşur..

Lakin... Aklından kötü bir şey geçmemesine rağmen damgalanmayı kabullenmek, muhattap alınan tavrı görmezden gelmek çok zor Öküz için..

Öyle ki,
Dvd seyredelim dersin, "aha bilmem ne yapacak beni" derler.. Sinemaya çağırırsın "kesin dating peşinde!" derler.. Anlamıyorum nedir bu kadınların derdi.. Bu kadarla kalsa yine iyi.. Her zaman nagatif yöne de çekmezler söylenenleri; yeri gelir "sevişelim" dersin, bu sefer de "heyoo!! aşııkk bana!!" der pis kırolar..

Bir kez de söyleneni olduğu gibi, ilk akla gelen/en basit anlamıyla anlamaya çalışsanız, ölür müsünüz yahu? Sevişelim=sevişelim, dvd=dvd, fotoğraf=fotoğraf.. Çok mu zor?

Ya çok alınganım(ki öyleyim), ya da hakikaten salağım(ki öyleyim).. Zira az önce, yine benzer bir şey oldu.. Ve yine kötü hissettim kendimi..

Nü fotoğraf demek, yatağa atmak için sahneye konulan bir ön oyun değil ki yahu.. Ne alakası var? Sen niyeti bozar da olmadık şeyler yaparsan, ayrı.. Ama yapmazsan.. En az objektifin berisindeki kişi kadar "fotograf" a odaklanırsan; kim ne diye saldırsın sana? Tamam vücudunu fotojenik bulduğum için teklif ettim/tamam havada karada atlarım niyeti o yöne çekersem; orası ayrı.. Ama... yani, bu öyle bir şey değil ki.. Biriyle ya sevişirsin, ya sevişmezsin.. Sevişmek için fotoğraf tiyatrosu kurulur mu be? Neyim ben; 20 senelik hapishane macerası az önce son bulmuş, dağları/taşları delecek abazanlıkta biri miyim, a manyak?

Mesele asla düşünüldüğü gibi değil oysa.
Amsterdam'daki live porn showlar misali.. iki metre önünde "oo ohh sabahlar olmasın" dağıtıyor millet; sen de tık yok.. AKM'de opera seyrediyorsun mübarek..

"Niye yok lan?" diye sorgulasan da beyhude.. Olmuyor işte.. O dağınıklıkta/şaşkınlıkta konsantre olamıyorsun belki de..

2 Defa nü fotoğraf çekimi yaptım şimdiye kadar. Gerçi her ikisi de seviştiğim kadınlarlaydı. Ama böylesi daha fena değil mi yahu; akla neler neler gelir, düşünsenize.. Hayır ama.. En olmadık pozisyonlarda dahi kan akışım hemen hiç yön değiştirmedi.. Fotoğrafa odaklanıyorsun çünkü; ışık nereden vuracak, kompozisyon nasıl zenginleştirilecek falan.. Fantazi diyarlarına dalmak için çok yanlış bir zaman..

Dişi kişi bilerek fotoğrafçıyı yoldan çıkartmaya çalışmadığı taktirde(-ki çıplaklık = sex demek olan memleketim gibi ülkelerde bu olasılığın çok yüksek olduğunu düşünüyorum), neden saldırayım sana?

Çok zorsunuz be anam.. çooook....

Önceki yazım: Öküz'ün Nü Macerası, Bölüm 1