25 Haziran 2010 Cuma

Aşk-ı Memnu

Gaayet keyifli devam eden bir abaza muhabbetinin en salya sümük noktasında "olm, alalım biralarımızı; senin evde Aşk-ı Memnu seyredelim bu akşam" ı da işittim ya.... Artık kolay kolay hiç birşeye dumur olmaz bu bünye diye tahmin ediyorum..

Erkek erkeğe akşam eve tıkılıp; göbek kaşıma ve fıçı bira konseptiyle Aşk-ı Memnu seyredecekmişiz.... abooo diyorum... just; aboooo...

Duru Olun!!

Soldaki kız gayet sıradan, asla marjinal dikkat çekmeyen, kendi halinde Amerika'lı bir gardiyan... Açılıp saçılacağı tutmuş; gitmiş Playboy'a poz vermiş... Saçlar, makyajlar, şuh bakışlar... Sexi olmuş yani... Daha bir albenili olmuş... Güya......


Anlamıyorum insanların göz zevkini.. 300 defa sor Öküz'e; 300'ünde de soldaki fotoğrafı işaret eder(hatta dibi düşer).. Ne kadar duru, ne kadar güzel, ne kadar...(iç ses: oyşşş!) öyle değil mi ilk fotoğraf?

Ne diye b.k edersiniz ki yüzünüzü/duruşunuzu! Sağdaki ablayla sokakta yürümeye utanır Öküz.. Şampanya tokuşturulur, yahut eve kapatılır o anca.. Gün yüzü gösterilmeden, allah ne verdiyse artık.... İyi olduğundan değil(dikkat et.. kilit nokta burada).... matah olduğundan değil; başka şeye yaramayacağını düşündürttüğünden..

Yalnız da değil üstelik; çok var bu kadınlardan.. Ha diyorsanız ki, "looserlar gibi yaşamayacağım! en yakışıklı, en daşş kucakları ben tecrübe etmeliyim!! en kaliteli şampanyayı ben içeceğim! memeye meme demeyeceğim ulaynn!" .... E özür dilerim ama: Öküz bırakın o şuh pozları, "yapay duruyor" diye güneş gözlüğü dahi takmadı şu yaşına kadar; lakin, pek çoğunuza toz yutturur o mevzuda.. Yani, meselenin şuh olmakla/yapay olmakla alakası olduğunu hiç sanmıyorum..

Örneğin makyaj = albeni, değildir... Sokun şunu kafanıza... Kusurları gizler/kamufle eder/mevcudu belirginleştirir falan fıstık... hepsi o...

Bak o kıza.... cillop gibi bebe teni; olmuş sana katana.... Kimisinde mevcut, "kabul edilebilir" hale gelir.. kimisindeyse, 3 kuruşluk hazır sermaye de b.k olur gider... herkeste bir etki yaratmıyorki bu meled...

Bikini gibi... Zayıfsan.. güzelse vücudun, misss.. peki ya dombiliye çeyrek kala bir durumdan bahsediyorsak? fırtfırlı olsun mesela kenarlarıda:) Offff... Yorum yapmayacağım izninizle:) Yakışmıyor işte herkese...

Ne olur biraz daha DURU olun.... Leila'da ki delikanlıların gözü göz de, Öküz'ün ki başka şey mi? El insaf.. Biraz da benim gözüm gönlüm açılsın... Boca etmeyin şu parfümleri, fiziken yahut karakter olarak Ayşe'yi Fatma yapan kıyafetler giymeyin, az biraz daha az makyaj yapıverin... Duru olun lan!

Not1: Şimdi memleketim tembel kadınları; "hıh bak, duru olmak lazımmış.. hadi serelim!!"... çıkarımı yapar... Fırsat vermemek lazım onlara... Duru = Mevcut altyapının iyi olduğu varsayımıyla makbul bir şey.. Altyapıya yatırım yapmak, kadın olmak, temiz olmak, bakımlı olmak, kilolu olmamak, adam olmak; ve aç erkeklerin "hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın" iltifatlarına aldanmadan, aynaya daha sık bakmak, makyaj gibi halı altına süpürme yöntemlerinden çok, bu yazdıklarımın benzeri daha kalıcı, miss yöntemlere yönelmek lazım..

Not2: Söylendim o kadar, ama.... Rujun tadı, ojenin kokusu gibi iç gıdıklayan da pek az şey vardır... çaktırmayın :P

Not3: Anlıyorum... Ne kadar makyaj/şatafat == okka zengin koca... Da.... Ağlamayın işte sonra "bu adam beni niye terketti, niye boynuzladı" falan diye... Siz o aynadaki değilsiniz ki..

22 Haziran 2010 Salı

Silkelenmek istiyorum..

300 Küsur takipçi olmuş; fazlalıklar battı demek.. Silkelenmek istiyorum izninizle...

Saat 4:30-5gibi, sayıklaya sayıklaya uyandım bu sabah.. Tıpkı blogdaki üslup ile birilerine kızıyor, durmaksızın kendini savunuyor/laf yetiştiriyordu bünye...

Kalktım... Bilgisayarı açtım...

En sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim... Ki niyet yerini bulsun; fazlalıklar sirkelensin... Zira pek çok okurun -özellikle panter emine ve ultra bencil bakışın aynı vücutta zuhur etmişlerin-, derhal blogla ilişiklerini keseceğini; ağzlarından köpükler saça saça Öküz'e laf sokacaklarını yakiinen biliyorum..

"X sene kadar önce kedilerimi sokağa bıraktım ben.." (kovana çomak sokayım hatta: tüm ömürleri evde geçmiş, 12-13 aylık 2 kedi.. )

Şimdiiiii... Fazlalıklar sirkelensin; küfürlerini etsin... Diğerleri, son satıra kadar okusun lütfen(üşenmeyin)....

X-1 Sene önceye geri dönüyoruz... Öküz fellik fellik yavru kedi arıyor evinde bakabilmek için. İmkanlarını biliyor; beklentilerini biliyor; neleri yapıp/neleri yapamayacağını biliyor... Lakin, iş gerçeğe binmediği için hep bir tereddüt var içerisinde.. O sebeple hem ağzından düşürmüyor kedi istediğini.. Hem de her fırsatta geçiştiriyor olasılıkları...

Velhasıl, bu iki arada bir derede süreç öyle çok da uzun sürmedi bir şekilde.. İş güzar bir arkadaş, elinde koca bir koli, çat kapı soluğu Öküz'de aldı bir sabah.. İçerisinde 1,5-2 aylık birbirinden güzel 2 yavru kedi olan, genişçe bir koli...

Salonun ortasına salıp; "bizim tükkanın orada buldum bunları.. Anneleri yok.. Ezilecek/öleceklerdi.... Seç birini......" dedi....

E anam nasıl seçeyim.. 2si de birbirinden güzel... Artı, nasıl bir vicdanla sana "cık.. bunun rengini beğenmedim... at bunu sokağa/ölürse ölsün" diyeyim.....

"Kalsın ikisi de" dedim mecburen... Çevrede tonla kedi delisi var nasılsa... Huylarını suylarını biraz takip edip; bir süre sonra, bünyeye yakın hissettiğimi kendime alır... diğerini de bu kedici dostlardan birine, yahut barınağa/veterinere falan veririm diye düşündüm...

Olmuyormuş işte öyle... Eve giren kedi, bir daha çıkmıyormuş... Gözünün içine bakan el kadar şeyi, nereye bırakıyorsun?

Öküz evcimen bir şey... Kendi evi de olmasına karşın; haftanın 3 akşamını iki adım mesafedeki anne evinde geçirir.. Bu durumun çok da sorun olmayacağını düşündüm hep; zira genel durum çok hoş olmasa da, arada bir 24 saat yalnız kalmakla hemen hiç bir kedi ölmezdi.. Sıkılmaması için tonla oyuncak da alırdım hem ona.....

Ama bu, "biri ultra yaramaz/2 kedi olasılığını" hiç hesap etmemiştim... Uslu ve tek bir kediydi benim aklımdan geçen/planladığım/şartlarım itibariyle bakabileceğime inandığım/istediğim... Tıpkı yavrulardan "tekir" olanı gibi... Diğerine hemen hiç ısınamamıştım zaten... Tekire kıyasla hep daha yaramaz, daha çekingen, daha soğuk birşeydi o..

Her neyse... Demem şu ki; tüm planlarını tek kedi üzerine kurmuş Öküz için, beklenmedik bir durumdu işte...

24 saatin sonunda karşılaştığım savaş alanı manzarası mı desem; çok düzenli fırçalayamadığım ve evin içinde çok düzenli temizlik yapamadığım için X2 kat tüy mü desem(tek kedinin olası tüyünü göğüslemeye hazırdım); X2 kat b.k/çiş mi desem... evin(home ofis) içine sinen ağır koku mu desem..

Kediler irileştikçe, bir şekilde "eziyet" olmaya başladı durum...

Şimdi diyeceksiniz "benim de 2 kedim var... Hiç de öyle eziyetlik bir durum söz konusu değil"... Öyle olmuyor işte.. 1-herkesin çiş/bok/tüy/koku hususunda katlanabileceği "eşik" farklı.... 2-herkesin şartları farklı: home ofis.. yani "kime ne benim kirimden/dağınıklığımdan" deme lüksüm; 2 kediyi idare edebilecek imkanlarım yok... Evinde 2 kedi besleyenlerin muzdarip olduğu X2 pisilik problemini, düzenli homeofiste durmadığım için X10 şiddetinde hissediliyordum(2 kediye ait tuvalet kumunun 24 saat değişmediğini hayal edin). Daha önce köpek de beslediğim için, az buçuk bilirim pislik problemini... Buna hazırdım/razıydım... Lakin dedim ya, "tüm planlar tek kedi üzerineydi". 3- Kedilerden bir tanesi, evde yalnız bırakılamayacak ölçüde yaramazdı... vs vs...

Benzer sebeplerledir ki, eve geldikleri ilk günden itibaren, olası çözüm yolları üzerine kafa yormaya başladım..
"2 kedi istemediğimden tereddütsüz emin olsam da; kardeşleri birbirinden ayırmak mevzu bahis olunca, içime sinen çözüme bir türlü ulaşamıyordum... Öyle ya; hayvanlar bütün gün alt alta üst üste/ömürleri birbirlerine sarılarak geçmiş... nasıl ayıracaktım ki onları?

Akla gelen tüm forumlara ilanlar bırakıldı... Facebook gruplarına yazıldı... dergilere fotoğraflar yollandı... eşe dosta "ölümü ye" ısrarları yapıldı... veterinerlerle, barınaklarla konuşuldu..

Netice değişmedi.. Hiç bir özelliği olmayan, 2 sokak kedisi.... Üstelik artık 2 aylık da değiller; karakterleri oturmaya başlamış...

Ne o "aaaa.. deli misin, biz yardımcı oluruz sana.. al tabi... olmadı, bana bırakırsın.. buluruz yuva" diyen panter emine dostlar kaldı(ki eminim şimdi de pek çoğunuz içinden geçirmiştir 'ben bakardım/yardımcı olurdum' diye.. bu insanların suratına sağlam bir yumruk atmak istiyorum izninizle.. zira kimlere/ne kadar süre/nasıl yalvardım vakti zamanında; yahut iş ciddiye binince nasıl toz oldu bu insanlar, bir ben bilirim).... Ne de o internet forumlarının uçsuz bucaksız imkanları(cevap bile yazılmadı) / o ultra hayvan sevgisi taşıyanların sonsuz gönülleri(yardım edip yol gösteseydiniz/omuzlardaki yükü 2gr haffiletseydiniz bari)...

Veterinerler açık sözlü bak: "abi cins kedi olsalar, bir şekilde deneriz.. ama; bu kedileri kimse almaz.. üstelik 2 aylık da değiller artık... benim de elimde kalır.. o yüzden alamam/barınağa ver"("şu veterinere getirseydin; alırdı o" diyenlere de kafa atmak istiyorum; zira tahmininizden çok daha fazla veterinerle konuştum bu mevzuyu)....

Barınaklar altta kalır mı? onlar daha da açık sözlü: "abicim biz de 2-3 hafta burada bakıp sokağa salıyoruz zaten.. hem, bu 2 hafta zarfında psikolojileri çok bozulur; fazla köpek var burada.. en iyisi, sal gitsin!"....

Şaka gibi.. Zira belediyenin veterineri dahi yardımcı olamayacağını söylemiş(ulan almıyorsun; bari yol göster!); ve hatta kısırlaştırma mevzu bahis olunca 100 küsur lira para istemişti kedi başına... Ağrıma gitti...

Aylar geçti işte bir şekilde... Çözüm arıyordum güya.... Ben sonuca ulaşamadıkça, takvim de inadına hızlı ilerledi mübarek....

İstanbul'daki bütün veterinerlere/petshoplara gitmedim elbet; ama ilgili belki 20 yer dolaştım tek tek... Yok da yok.... Kucağıma bırakılıp kaçılan 2 masum kedi; oldu başa en büyük sinir stress kaynağı...

Zamanım daralıyordu... Zira kediler kızıştı mı, öyle bizdeki gibi "aman bu benim hemcinsim, yapmayayım", "aman bu benim gardeşim" falan demiyor... Direkt dalıyor......

2'siyle baş edemez, tek kediye dahi yuva bulamazken... 12 kediyi, mümkünse hayal dahi etmek istemiyordum.....

Gel zaman git zaman; o baştaki 100 kedi dostundan yalnızca 1 kişi(kuzen) kaldı.... Tüm olasılıklar değerlendirildi... Olası en uygun senaryo hazırlandı...

Bilen bilir: Moda'nın ara sokakaları kedi cennetidir.. Hemen her kapının önünde ya bir kap su, ya da kuru mama bulunur... Yani Moda kedilerinin yemek bulamama gibi bir problemleri kolay kolay olamaz .. En fazla 3-5 tecavüze uğrarlar.... 3-5 Alfa kediye boyun eğmek zorunda kalıp, sopa yerler... O kadar.. İşlek ana caddeler olmadığı için, ezilme tehlikesi de pek yok...

Üstelik, kuzenin tükkanı orada.... kapının önünde gayet de güzel göz kulak olabilirdi onlara..

Uzun süren planlama sürecinin arından; x bir gece, lanet plan sahneye kondu... Kedicikler bahsi geçen tükkanın önündeki bir koliye, yanlarında sabaha kadar fazla fazla yetecek yemekle birlikte bırakıldı....

Olan oldu... bir süre takip edildiler... sonra.......... kayboldular ortalıktan....

Ha diyeceksiniz "neden kısırlaştırmadın?"
Bunu da şöyle açıklayayım: Kediler için sokakta yaşamanın bir zulüm olduğunu düşünmüyorum öncelikle.. Bu şeye benziyor; evde aslan besleyen birini düşünün.. Hergün saçlarını falan tarasın aslanının.. Kuru mamalarla beslesin... Parfümler sıksın... Sonra, doğada yaşayan aslanların şartlarına üzülsün.... Onun gibi...

Artı, her canlının anne-baba olma, sex yapma hakkı olduğuna.. En azından bunu 1 kez tatmaları gerektiğine/ buna doğuştan hakları olduğuna inanıyorum(45. kez pörtleyen kediye elbette sözüm yok. ama her canlı, en en azından 1 kez yaşayabilmekli o duyguları.. 2 yaşından, yahut 1 ilişkilerinden sonra kısırlaştırıverin!)..

Ben yapamadım işte...

Pişman mıyım? Hayır... x sene öncesine geri dönüp aynı şeyleri yaşasam, yine aynı kararları alırdım..
Üzgün müyüm? Hem de çok... Pişman değilim belki ama; "keşke böyle olmasaydı" şeklinde hayatımın en büyük vicdan azaplarından biridir..

Bu, "adam öldürmeye" benziyor..
Şeklen bakınca "ouuuu!!!! kaatilll!!!! havada karada allah belanı versin pis küpek!!!" gibi; öyle değil mi?

Değil işte... hayat çok entresan.. öyle şartlar çıkartabiliyor ki karşınıza; 3 gün önce söylediğiniz şeyi şapır şupur yalattırabiliyor insana... Şimdi bir düşünün: elinizde 30kg'lık bir testi(??) var.. ve bir at hırsızının kız kardeşinize tecavüz ettiğini gördünüz(tööbe tööbe.. örneğe bak!... evlerden ırak aman)... Hanginiz adamın kafasına geçirmez eldeki testiyi?

Aha işte katil oldunuz? Değişti mi karakter? Kötü mü oldunuz bir anda?

Ne çok seviyoruz "acaba nedir sebepleri/şartlar neydi/haklı gerekçekeri olabilir mi?" diye sorgulamadan yermeyi....
Ne çok seviyoruz karalamayı... laf sokmayı... rencide etmeyi...

9 Buçuk olmuş zaten saat... bok ettim bütün geceyi.. tonla iş var güya bugün... anca bitti yazı...

Herneyse... özet yapacağım izninizle: "Öüüüüü.. pis hayvan Öküz!... nasıl bırakırsın kedilerini sokağa!" diyenler, hani amerikanolar diyor ya "go, f.ck yourself" diye.... Hıh işte aynen ondan işte... "gidin kendinizi becerin"....

Şimdi uyumam lazım biraz izninizle..

19 Haziran 2010 Cumartesi

Salaklıklarım 5

Zenci fantazisi olup; özenle organize ettiği sevişmeyi yarı loş/karanlık ortamda yapma ördekliğini Öküz'den başkaları da göstebilir, öyle değil mi? Yani, tek salak ben değilimdir herhalde; öyle umuyorum en azından..

Her şey iyi hoştu da; "zenci kadın/karanlık oda" kontrast farkını hesaba katmamışım işte... Hemen hiç bir şey hatırlamıyorum yahu.. Rüyada yapmışım gibi.. Ne anladım ki ben bu işten? !!

Salaklıklarım 1: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/salaklklarm-bolum-1.html
Salaklıklarım 2: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/duduklu-tencereler-salaklklarm-bolum-2.html
Salaklıklarım 3: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/09/salaklklarm-2.html
Salaklıklarım 4: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2010/01/salaklklarm-4.html

16 Haziran 2010 Çarşamba

Asabi Öküz [4]

Asabiyim yine..

- Kahvaltılıkların içine kırıntı dökülmesinden.

- Atıştırmalıkların/peynirlerin üzerlerindeki siyah noktalardan(nereden gelirler anlamam ki!)

- Diş macunu tüpünün orta yerinden sıkılmasından.(evet; cidden bunu yapan *kadınlar var)

- Öküz'de "memnun etmeliyim", "aha şimdi sıkıldı, birazdan sıkılacak" endişesi yaratanlardan... yerli yersiz zik zik edenlerden(to zikziking.. i zikzik, you zizik...).. yahut alenen belli etmese de, bakışlarıyla/tavrıyla gerenlerden...

- Genel olarak "düğünlerden".. her türünden ama.. kedi & su nasıl bir ikiliyse, öküz & düğünler de aynı şekilde.. gideceksin/gitmelisin emrivakilerinden.. "hadi kalk, oturmaya mı geldik"çilerden....

- Ortak ve acil çözüm bekleyen bir sorunla karşılaışdığında; "benim düzenimi yarım santim dahi oynatma da; sen nasıl çözersen çöz"cülerden... (öküz kımıldıyorsa, sen de gımıldayacaksın!)

- Bünyenin olur vermediği insanlarla aynı odada yahut beraber uyumaktan(hele camlar/kapı kapalıysa)..

- "Iyyy.. ne banal, ne garı kılıklı filmler seyrediyorsun; yok mu şöyle science-fictionlı, aksiyonlu filmlerin?" diyen kadınlardan..

- İlişkideki/durumdaki pozisyonlarını unutup, hadlerini aşanlardan..

- Yapmacık, samimiyetsiz insanlardan..

- Takıntılı olduğumu biliyorum; ama bunun yüzüme söylenmesinden...

Nefret.. nefret.. nefrett.. nefrett ediyorum! Pamela Anderson dahi olsan, işim olmaz seninle be aplacım... O derece yani!

11 Haziran 2010 Cuma

Taaaa!!!!

Çok özür diliyorum... Hangi o. çocuğu bel altı performansıma beddua ettiyse, Öküz onun taaaaa.......

10 Haziran 2010 Perşembe

Sancılı Prezervatifler

Prezervatif deyip geçmeyin; başlıbaşına bir serüvendir bu mevzu.. Okuyun bak; hak vereceksniz.

Şu yaşa geldim; hala prezervatif satın almak zulüm bu bünyeye.
36 Saat yerimde sabit kalacağımdan eminsem, internetten sipariş; olmadı, erkek kasiyeri olan bir carrefour(bknz: selamiçeşme şb, alt kat); yine olmadı, erkek görevli çalıştıran ve zinhar içeride kadın bulunmayan bir eczane....


Sancılı bir süreç, anlayacağın.
Hele ki Öküz misali tuhaf(!) kişilikler söz konusuysa.. En hardcore sex shoplara dahi girmekten çekinmeyen bünyeyle, bu prezervatif alamayan basiretsiz ruh hali aynı vücutta zuhur etmiş.. Anlayın işte.. malzemede sorun var; ki bunun gayet farkındayım...

Eczane de kesin çözüm değil hatta...
Kaldırımın ucuna yaklaşıp, (güya)çaktırmadan süzdün diyelim içeriyi.. Sıklıkla olmaz; ama hadi uygun olduğunu da farzet; içeride yalnızca erkek eczacı olsun mesela... Fırsat bu fırsat.. Vakit kaybetmeden dalmak lazım içeriye; öyle değil mi? Değil işte... Dal da bak, gör; neler geliyor başa.. Boş konuşmaz Öküz; cümlelerinin her biri ayrı ayrı tecrübelerle sabit...

Sen daha adımını atmanla tükkanın arka tarafından beyaz önlüğüyle hanım eczacının çıkması, yahut hemen peşinden "kapıyı tutar mısınıııız" diye söylene söylene koşan bir hanım müşterinin içeriye girmesi, tahmin ettiğinizden çok çok daha olası/sık rastlanan bir durum...

Emin ol, bak... Geç karşı kaldırıma; yarım saat gözlemle istersen... Çöl olsun içerisi; sen girdin mi, 'ayağının bereketinden midir bilmem'; dolar taşar orası....

"Önemli değil; önce hanımefendinin işini görün/bayanlar önden" falan da kar etmez artık.. İçeridesin işte.. Gözler sende...

Ehh.. Artık supradyn mi alırsın.. fışşş(calcium sandoz) mı alırsın.. Bilemem orasını.. O anki can havliyle ne çıkarsa artık ağzından... Niye kızardınız beyefendi? Niye ter bastı? Hele o ultra utandıran, hanımların bıyık altı muzip gülümsemeleri yok mu! Off ki ne off!

Elde supradyn poşetiyle kendini dışarıya attığın an; rüzgarın soğuk soğuk estiğini hissedeceksin kor olmuş suratında(aha işte; soğuk terleme diye, tam olarak buna diyorlar işte)....

Bu kadarla da bitmiyor... Dedim ya; eczane de kesin çözüm değil...
Son alternatifin anlayışlı ve görece cesur bir kız arkadaş.. Kadıngiller daha rahat bu prezervatif mevzunda(onlar da ertesi gün hapı, gebelik testi vb'lerinde sapıtıyor).. Açıyorsun bir telefon "ben bir b.k yedim.. prezervatif kalmamış evde ve almaya utandım/utanıyorum. gelirken sen alıversene" diye.. 3-5 Laf yiyorsun "Öküz inanmıyorum sana; bana aldırdın şunu!" diye en fazla.. Geçiyor sonra:P (durumu toparlamak senin elinde artık; orasını da ben anlatmayayım izninle)..

Bakma öyle şaşkın şaşkın... Böyle işte; ne yapayım!

Not: facebook sayfamda 20 kişi olmuş.. 300 blogger takipçisine karşılık, 20 facebook fanı pek orantısız değil mi?... e hadi kaldırın m.çları yahu! bakıp, "oyyşş bu ablada mı okuyormuş beni; kim acaba!" demesi pek keyifli ;)

not2: meraklı hanımlara açıklayıcı bilgi: prezervatiflerde ebat belirleyen numara/ölçü olmaz(ben görmedim en azından). boylar tüm modellerde 3 aşağı 5 yukarı benzerdir. asıl değişkenlik "çap" hususunda söz konusu olur; ve hemen her modelin çapı birbirinden farklıdır(küçük farklar).. yalnızca ultra-mega-zenci modelleri(ki sizin xl diye duyduklarınız işte-hemen her markada 1 adet xl modeli bulunur) standart modellere göre bariz biçimde geniştir, hepsi o..

7 Haziran 2010 Pazartesi

Pişman SMS'ler & Nöronlarım

Gönderip, hemen akabinde pişman olduğum sms'leri, emailleri iptal edebilme opsiyonu istiyorum ben!... Hani karşı taraf henüz yazılanları okumamışken; Öküz kafasını duvarlara vurmaya başlamamışken..

Öyle böyle değil yahu; dalgın, çapkın veya abaza modlarda çooook enteresan işler açabiliyor başa.. Hele ultra aceleci/sabırsız bir anınıza denk geldiyse; hiç debelenmeyin.. yaslanın arkanıza; seyreyleyin eğlenceyi/rezilliği..

Bakma öyle tuhf tuhaf... Yaz bir kenara; anarsın sonra Öküz'ü: Benzer bir ruh hali sezersen bünyede; yahut varsa aranızda Öküz misali dalgın/şapşal/abaza modda kontrolü görece kaybedenler; cep telefonlarınızı derhal yanınızdan uzaklaştırın.. Demedi demeyin bak; tecrübeyle sabittir, -ki gayet ciddiyim... İvedilikle, ulaşamayacağınız bir yere kaldırın telefonunuzu/laptopınızı. Hatta varsa o derece iradeniz; toptan kapatın en iyisi....

Kimbilir kaç nöron öldürdüm kafayı vura vura.... Yazık.. Daha gençlerinki sağlam kalsın bari; o benim derdim....

4 Haziran 2010 Cuma

Keyifli Öküz [1]

Kimileri hafta sonu 3-5 bar/pavyon gezmeden "ohhh amma eğlendim ha!" diyemezken; etrafta kimse olmadığı vakitler, michael jackson'a ekrandaki şarkı sözleriyle eşlik ederek dahi keyiften geberebilen bir alt yapıya sahibim...

Ha, diyeceksin ki "bu iyi birşey mi?" .. Haklısın bak; o husustan çok emin değilim işte..

Her neyse.... nerede kalmıştım ben? "you've been hit by, a smooth criminal" efenim...

2 Haziran 2010 Çarşamba

Bu Caponlar Seviyor Beni Yahu

Karşı masamdaki 4 capon kızdan 3'ünün, tüm yemek boyunca öküüüzler gibi bakmasıyla teyid ettim bunu. Dördüncü de bakacaktı aslına; da, arkası dönüktü işte.... kısmet ;)

Bayaadır iş haricinde insan içine çıkmdığım, ve yine bayaaaaadır kimsenin ilgili bakışlarına muhattap olmadığım için, pek değişik geldi bünyeye.. Böyle şeyler vardı değil mi hayatta? Gençler birbirini kesip dururlardı rafların/masaların arasından.. Ben yapamazdım gerçi.. Bir dönem niyet etmişliğim var allah için; hakkımı yemeyin.. de.. kısa sürmüştü işte... // Söylemiştim; beceriksiz birşeyim ben... Bakmayı geçtim; bakıldığımı bile farketmem sıklıkla..(eski bir kız arkadaşım derdi, "körsün; ama iyi ki körsün" diye.. anlamazdım o vakitler; varmış bir bildiği.. bahsi geçen caponları da bir başkasının uyarısıyla farkettim zira)

Aslına bakarsanız caponlara karşı özel bir ilgim de yok.. eskimo, afrikalı, güney amerikalı, zenci, aborjin falan(yok lan, zencileri ayırayım.. onların durumu farklı) ... diğerlerine bakışımdan hemen hiç farklı değil durum(why not? tabakta çeşit olsun)..

Ama... bimukabele efenim.. koltukları kabarttınız; sevindirdiniz gariban Öküz'ü.. Küçük meme/popo, ultra sıska bünye ve çirkin suratlar şeklen çok cazip değil gibi görünse de; yemekten önce, hiç de fena değil gibiydi damakta bıraktığınız aroma...

"Meraklı bünyelere özel bir spes(i)yal" diyelim ;) ........ Capon eti:P