30 Mart 2010 Salı

Ben buldum!! Ben!!

Ahaha... 30 Mart 2010 itibariyle ben buldum bu lafı... kayıtlara geçmesini istiyorum!

Ata sözü değil; Öküz sözü:
"Çirkin kadın yoktur; tok erkek vardır..."

Ayrıca, "gözü doymuş" ve/veya "hormonları yeterince sağlıklı çalışmayan erkek" versiyonları da var elbet bunun..

Herneyse...

Sonuç şu:
1: İnanmayın her dediğimize... 300 kiloluk kadına "vuuu! harikasın bebeğim" diyenini bilirim:) Amaca ulaşmak için hemen her yol mübah bu oyunda...
2: Ne olur Öküz'e sormayın "beni güzel buluyor musun" diye.. Öküzüm ben... Gözüm doymuyor, kabul; ama öküzlük katsayım, aç gözlülüğümün çok ötesinde.... Büyük risk yani..

Öküzün güzellik anlayışı, kendi gibi pek acayiptir..
Sonuç itibariyle 300.000 defa tabağındaki avı kaçırtmış olsa da(iç ses: siee!... atma lan.. sen kim avlanmak kim.. sazan herif); öküz, öküz işte.. Huylu huyundan vazgeçer mi? Malzemesinde hata var..

iç ses2: olm öğretin lan bana şu "tavlama/kur yapma sanatını"... av değil, avcı olayım bir kez de....

20 Mart 2010 Cumartesi

Az Gelişmiş Öküz

Hakikaten ilkel adamım... Nedir derdim bilmiyorum.. ama, "hiç mi zamana uyup değişmez/gelişmez bir insan"; şaşıyorum bazen kendime ...

Şaka gibi! Ortaokul yıllarımda hangi müzikleri dinliyorduysam, hala aynı şeyler var playlistimde.. En son 95'te falan kaldım sanırım.. 2010 yılında kaç kişi hala "Wild Boys! - Duran Duran" söylüyordur ki bağıra çağıra??

Kim nereye gider bilmem.. Taksim'i hala Kemancı, Nevizade, Gitar Bar falan zannediyorum.. İş icabı gittiğim yerler de olmasa; babanemden farkım kalmayacak resmen.. Hep aynı yerler... hep klasikleşmiş eski mekanlar... Günlük sosyalliğimi yaşamak için "huzurlu" bellediğim 3-5 semtin/mekanın dışına çıkmak istemiyorum..

En yakın arkadaşımla mübarek 10 senedir hemen her hafta aynı program.. Sormuyoruz artık "nereye gidelim/ne yapalım" diye... Gecenin her saniyesi belli...

Popüler olanı sevmiyorum... Yeniliklere/değişime kolay adapte olamıyorum(evet, senden çaldım bu yazımın konusunu Aslı).. Aşık atamıyorum artık Taksim gençleriyle; çok açtılar arayı..

Hani kadın olsam, vatkalarla falan dolaşacağım... o derece..
Giyinmeyi de bilmem... Antik çağ modasından 1-2 pantolon, 3-5 parça kıyafetle geçiririm seneyi.. Kirlenmeyeceklerini bilsem, forma yapacağım mevcutları kendime..
Allahtan, zayıflayan ve zamana benden görece daha uyum sağlamış bir abim var da, ondan arta kalan modern örneklere sahip çıkabiliyorum az çok.

Hayır, bir de utanmadan öyle bir meslek seçmişim ki; oluşan uzaylı fotoğrafı tahmininizin de ötesinde evlere şenlik birşey...

Severim de aslına bakarsanız yeni şeyler keşfetmeyi/denemeyi.. Popüler olanla, hızına yetişemediklerimle, genç tercihlerle benim derdim..

Anti sosyal hayat gibi de canlanmasın zihinlerde... Tam olarak öyle de değil...ama hani belkide asıl hedef kitleme girmesi gereken, benim "modern gençler" diye tanımladıklarımın bildiği/sevdiği şeylerden çok uzak kaldım diyeyim..

"Günlük/popüler/şehir içi yerleri bilmem" gibi.. Yoksa gayet de güzel gezerim.. ayrı orası... Ama... ama işte kim ne yapsın benim foto safarilerimi/dağ-tepe-memleket gezilerimi... gibi bir şey..

Sanırsın yaş 50'ye çeyrek var!!

Çok yanlış büyüttüm ben bu çocuğu... Yok okul bitsin öyle "gezip/tozayım, yaşayayım", yok para kazanayım öyle "yaşayayım"... erteledim durdum.... Eskiden 3 kuruş imkanlarla neler yapardık(en azından yapmaya çalışırdık).. Şimdi var şükür; bu sefer de ben d.tü kaldıramıyorum "yaşamak" adına..

Benim yaşımdaki kaç kişinin en büyük zevki "aile meclisleri" dir ki? Buram buram huzur kokluyorum... Ama gel gör ki, o ana besinim olan huzur, her geçen saniye yeni gençlerle aramı daha da açıyor..

Çok mu marjinal örneklerle kıyaslıyorum kendimi? yahut durumu haddinden fazla karikatürize edip, hakkımı mı yiyorum?... bunlar da bir ihtimal tabi.. emin değilim.. yorgunum.. durdu kafa..

Not: Esrik Öfke mimlemiş beni... Gözlerinden öpüyorum.. En yaratıcı bulduğum blogları soruyor.. Zor ama bunu yanıtlamak; zira "yaratıcılık" deyince aklıma bariz örnekler gelmiyor ne yalan söyleyeyim.. Ama en sevdiğim blogları biliyorsunuz.. bknz: sağ sütun "mö" kısmı...

16 Mart 2010 Salı

Bir kadını aşık etmek bu denli kolay olmamalı…


“Şu kanepede omzuma yatan istisnasız tüm kadınlar aşık oldu” desem…. “Hayvan” diyeceksiniz muhtemelen….. Değil ama… bence değil en azından…. Yanlış bir şeyler yapıyor olabilirim….. Ama…. Neyse, okuyun önce… sonra elbet verirsiniz bir karar..

Önceki yazılarımdan birinde “gözlerinin içine bakan herkese aşık olmak” hususunda bir yorum almıştım… Benzer şeyin bende de olup olmadığını düşünüyorum o günden beri… Evet; doğru bir ifadeyle özel göz temasını becerebilenler sıklıkla 1-0 önde başlıyor maça. Ama… yetmiyor ki bu… sabaha kadar bakadursun; “ı ııı” dedi mi bünye, afedersiniz mitsen olmuyor bazı şeyler…

Pek enteresan kadın kalbi…
Hep mi hayvanlar çıktı karşınıza, hep mi bir delikten ibaret görüldünüz, kalpleriniz o kadar mı aç, hiç mi samimiyetle gerçekten değer verildiğinizi hissetmediniz?

Üzülüyorum bazen..

Yazmıştım… Bel altı ihtiyaçlarım malum aracılar/dostlar vasıtasıyla fazla fazla halloluyor çok şükür. “Güncel” Öküz’ün derdi, “budur” dediği birini buluncaya kadar, yalnızlığı paylaşmak daha çok.. Yazarak paylaşmak, dvd/kahvaltı/börek çörek diyerek paylaşmak, sevişerek paylaşmak…. Paylaşmak oğlu paylaşmak…

Öküz möküz… onun da var elbet dokunmaya/hoş sohbete/sarılmaya ihtiyacı… insanız neticede .. yaş oldu bilmem kaç.. “budur” a yaklaşmadım dahi…… olsun yani o kadar… (neden hep savunmadasın iç seslerine el-cevap: utanıyorum… // ne enteresan değil mi? yatakta attığı taklaları olanca gevrekliğiyle paylaşan biri, duygusal ihtiyaçları mevzu bahis olunca utanıyor.. acımasız iç ses: “yazık”)..

Demem o ki; öküz aç o tip paylaşımlara…. Ama mübarek; kadınlar benden de aç….. Marjinal istisnalara şahit olsam da, “budur” demediğim birine kolay kolay duygusal sapma yaşayamam ben(iç ses: yahut mevcudu değil, olması gerekeni yazıyorumdur belki de… kim bilir?)..

Arada görünmez bir duvar .. hep yerli yerinde durur…

O güzel kadın kollarımda yatarken “ayşe-fatma” değil sanki…. X biri… Düşünmüyorum onu… Miklememek/tınmamak gibi de değil; aksine, beklentinin üzerinde kıymet veririm o an yanımda olduğu için, paylaştığımız için, bana değer verdiği için….

Çok farklı… Tarifi zor… ak ile kara kadar bariz bir ayrımdan söz ediyorum..
En başta “olmaz” dedi mi, mümkün değil… olmuyor… (neden “olmak zorundaymışım” gibi hissettiğim de ayrıca enteresan bir mevzu).. Bir taraflar körlenmedi elbet(öyle umuyorum en azından); yalnızca, “olmayınca olmuyor işte”…. Zorlayarak, "öyle olması gerekli" diye olmuyor…. Olamıyor…

Evet… dedim ya; çok enteresan bu kanepe, omuz, koku mevzusu…
İstisna yok… olsa hani, “bazı kadınlar” diye başlayarak kuracağım cümlemi… Yok ama…. 45 yaşındaki 2 çocuklu dul kadın da, 20 yaşındaki mor saçlı zıpır da…

“Ben sana aşık oluyorum” u o kadar çok duydum ki…

Üzülüyorum… çünkü sıklıkla, daha en başından “olmayacağını” paylaşmış oluyorum… “Sana aşık oluyorum”’u, “ama sen karşılık veremeyeceksin… gitmem lazım/aksi taktirde çok üzeceksin beni” takip ediyor….

Üzmek istemiyorumki ben….. hele seni :(

Üzülüyorum; çünkü kalpler çok yaralı….
O koca koca bilmem ne müdürleri, bir şey sormaya çekinebileceğiniz karizmatik hanımlar dış kabuklarının altında öylesine mutsuz, öylesine aç, öylesine yaralı ki…..

Üzülüyorum; çünkü tek bir göz yaşına dahi sebep olduğumu hissedince, suçlu hissediyorum işte kendimi… Yaralıyım bu mevzuda… (oy travma travma.. var bir bildiğim)….

Tüm bu imkasızlıklara/reddedişlere/olmayışlara rağmen kimsenin ardımdan kötü konuştuğunu sanmıyorum(hatta konuşmadıklarını “biliyorum”); zira, samimiyetime inanmanın çok zor olmadığını düşünmüşümdür hep.. Kandırmadım kimseyi… ama zaman zaman da, kontrolden çıkabiliyor işte bazı şeyler…

Kabul; bende de hata var(melek iç ses: belki de ortada hata – mata yoktur be Öküz… hayat böyledir… normaldir böyle şeyler… belki diyorum hani.. düşün sen bunu… şeytan iç ses: bahaneler türetip kandırma kendini pis Öküz!).. Mesafemin ayarı kaçabiliyor bazen…. Sen olanca samimiyetinle kadının saçını koklarsan, sapıtıyor tabi o da… aşk simulatörü değil ya bu kadın; o da insan…

Bel altı sapıtmayı anlayabiliyorum bak… gencim, bekarım, hormonlarım düzgün çalışıyor… gayet sağlıklı bir hayvanım yani… hele bir de o anlamda ilgimi çektiyse..... Adımı bahane gösterip geçiştirebilirim bunu…

Ama… ama bunu('duygusal sapıtmaya' sebep olmak diyeyim) yapma be Öküz.. yahut daha dikkatli ol(-ki “dikkat edeceğim” diye diye başlattım zaten bütün bu manyaklaşma sürecimi ya)

Sırf bu yüzden, içimden asla gelmediği halde “bilerek kötü davranmaya çalıştığım” tonla an var aklımda… umursamaz, değer vermez, miktim seni-hadi yallah! fotoğrafı gibi.. Aklım sıra “bağlanmayacaklar” hani… “Üzmeyeceğim”….. çok yanlış… bunu da biliyorum üstelik..

Güya dikkat ediyorum “durduk yere insanları ümitlendirmemeye”…

Ortası da yok ki bu işin… ya öyle olacak; ya da “mittim seni/sokakta görsem tanımam artık yarın”..

Neden bu kadar sert/esnemeye toleranssız bu işler? Yani ya evleneceğim, ya da “ırıspı” muamelesi mi yapmak zorundayım?

Hiçbir şeyi içimden geldiği gibi yaşayamayacak mıyım?

Not1: Sanki çok iyi/çok doğru bir adammışım gibi bir fotoğraf oluşmuş olabilir zihinlerde… Yok be yahu… yalnızca güpgüp’e sebep olamayan kadınların yanında bu böyle… Asıl aşık olmasını istediklerim hiç oralı olmuyor maşallah; ilgilerini çekmiyorum…

Not:2: İşin kötü yanı; budur diyemediğim kadınları rahat/gevrek fotoğrafı ile aşık ederken, “hmmm why not” dediğim güpgüp kadınlarının yanında “gergin öküz” üniformamı giyiyorum biliyorsunuz(bilmiyorsanız, bknz eski yazılarım) .. Hal öyle olunca da…. Netice malum… Bekar Öküz;)

13 Mart 2010 Cumartesi

Kral Baban, Çoban Kocan.....

"Kral baban, Çoban kocan, Olur mu ulan hayvan!"'ı bir benim ezbere bildiğimi söylemeyin lütfen(iç ses: atma öküz.. atma! unutmuşsundur artık).

Tüm perdeleri.. her saniyesiyle... efsunlanmış misali, o dandirik teyp kasetlerinden 300.000 kez peşpeşe dinleyerek..

Tek manyağın ben olmadığımı öğrenirsem, bir nebze su serpilecek yüreğime..

11 Mart 2010 Perşembe

Şlıp Şlıp (+18)



Evet! Gerekli malzeme yoksa dahi şöyle bir şey kullanın lütfen! Yani yazık; bu işin sapığı var, fesatı var, fetişisti var..... Öyle değil mi? Göz gönül açılsın diye illa yaz aylarını mı beklemek lazım?! Nolcek; kullanıverin işte... Sevaptır..

6 Mart 2010 Cumartesi

Pesimist Öküz

Aksilikler, şansızlıklar sever peş peşe gelmeyi.. Sesimizi çıkartmasak, hakikaten alacaklı olduğunu sanıp, bir ömür yapışacaklar sanki yakamıza!

E tamam.. anlıyorum elbet; iyi de var, kötü de var hayatta ....

Da... e iyileri unuttuk bu sefer de yahu..

Kıymet bilmemezlikle, hakikaten bahtsız olmak arasında hiç mi çizgi yok allahaşkına?

Ufak ufak dağılsanız diyorum kara bulutlar..
Hani şöyle uzun uzun oksijen depolasak ciğerlere... Lustral mustral nereye kadar..

(iç ses: Hayat zaten hep böyleydi de ben mi unuttum; yahut şans/sağlık/başarı vb pozitif olaylardan fütursuzca bol keçpe yiyip hakkımı mı doldurdum; yoksa gerçekten suyu mu çıkmaya başladı işin.. bak, orada emin değilim işte.. )

1 Mart 2010 Pazartesi

Pisiklet Pisiklet

Dün(yok, ondan önceki gün) akşam saatlerinde, sahil yolunda pisiklete binen 30-35 kişilik bir ekip gördüm.. Yağmur çiselemesine rağmen hepsi nasıl mutlu, "biz bir takımız" edasıyla nasıl da keyifle sürüyorlar pisikletlerini anlatamam.. Vızır vızır... 30 bisikletli...

Vakti zamanında paylaşmıştım blogda "pisiklete binmeyi" bilmediğimi..

Hiç pisikletim olmadı ki benim(güçük emrah bakışı) ... Arkadaşlarımızın bisikletlerine sulanacak, "versene bir tur atayım" diyecek yırtıklıkta da hiç olamadık.. Evhamlı bir aile(ki ben de onlara çekmişim).. araba çarpar, düşersin vb tonla endişe.... olmadı işte bir türlü...


Ha bak... 4 tekerlekli araba şeklinde oyuncak bir pisikletimiz vardı.... Mahalledeki veletlerden "ayı adem"'in kırdığı pisiklet :( pislik herif!

Pek özendim..
Öküzün yaptığı hemen tüm spor ve sosyal zamazingolar bireysel tipte. Takım olmayı özlemişim.. Yağmurda spor yapmayı özlemişim..

Alayım diyorum bir pisiklet... De, nerede öğreneceğim?.. Koridorda ileri geri giderek olmaz ki bu iş.. Açık alan lazım.. (öyle duymuştum en azından).. Teras diyeceğim.. o da olmaz; pisikletle birlikte düşerim ben oradan...

"Dağa bayıra giderken yanında getir; kim görecek seni oralarda" diyorum.... Tonla bahane üretiyor zihin.. yok arabaya sığmazmış koca pisiklet.. Yok ormanların derinlikleri hariç hiç bir yer yeterince ıssız değilmiş/rahat edemezmişim.. Yok bilmem ne..

Puffff... Hadi bunca sene öğrenmedin pisiklet; bari meraklı olma. Yok illa meraklı mı oldun; bari çekingen olma be kıro.. Tutar yerin yok ki senin!