31 Ocak 2014 Cuma

Konuşuyorum Öyle [1]

Bu meslek kısmetimi kapatıyor benim.

Bilirsiniz; şişman insanlara, bilhassa evlendikten sonra salan şişman/obez memleketim kadınlarına karşı accık(!) ön yargılıyım. Kendim bir pokmuşum gibi; kaçarım köşe bucak...

So yılarda(-ki br süreç, bir birikim elbette bu) takıntılarıma bir de şu eklendi bak:

Ömrü hayatları Sarah Jessica Parker'ın yahut kim şu hamile.. ?? hmmm.. altın emzik falan hediye etmişler hani doğacak bebeğine.. esmer.. türk.. ?? :S neyse işte... benzer magazin güllerinin haberleriyle, kımıl kımıl renkli ojeleri ve tırnaklarına yaptıkları karpuz desenleriyle, yüksek volüm mağazalardaki yapış yapış indirim savaşlarıyla, h&m'in bilmem ne koleksiyonuna/bebek'te yeni açılan bilmem ne mağazasına duydukları ucuz heyecanla şekillenen kadınlar..

Tamam, kabul.. Bir kadından bütün gece oturup Halil İnalcık dinlemesini bekleyemezsin; burası ok... Ruhlar farklı... Hatta o fark dozunda kaldığı müddetçe 'renk' dahi kabul edilebilir...

Bahsettiğim fotoğraf farklı..
Apolitik.. 'peace.. barış.. güzellik.. iyilik' gibi şekerlemelerin haricinde hiç bir ciddi hayat duruşu olmayan.. maymun iştahlı.. televizyon bağımlısı, hobi fakirleri.. Bilemedim nasıl anlatacağımı :S

Gerçi dur lan, ne anlatıyorum.. Stadyumda yaptıkları deve güreşlerinin gazıyla toz toprak kavgaya tutuşan, emniyet şeridindeki yarım santim boşluğa arabasının kafasını sokmaya çalışan dingilibostanlarla dolu memleket..

Bir de taraflardan birinin diğerini hor görmesi, öğğkk pis cahiller demesi yok mu... Ahh ahh... Neyse sustum hadi..

Kibir kötülüklerin anası; farkındayım.. Dizginlemeye de çalışıyorum kendimi... Ama ne kadar oluyor? 

Neyse dağıtalım konuyu... Gülümseyelim anam; bu blog o yüzden var..

Tanıştırayım; Palvov'un kedisi..

27 Ocak 2014 Pazartesi

Gıcır Taş

Gıcır taş nedir bilir misin?

4 Yaş civarı, abimle karşı apartmanın bahçe duvarından söküp toplamaya başladığımız minik, parlak, pürüzsüz taşlarla başladı her şey..

Sebebi, ötesi, berisi yok.. Gıcır taş işte..

İstemsizce, yakınlaşılan her toprakta / kumda gıcır taş arar oldu sonra gözlerim.. Plajda, in cinin top oynadığı dağ tepelerinde, miniklerle takla üstüne takla atılan bahçe eğlencelerinde, olmadık bir gezinin adını dahi bilmediğim bir dinlenme tesisinde, plaj sandalyesi/termos-çay/sahil sohbetlerinde, hatta can mezarının tepesinde.. Toprakla yakınlaşılan, içimde kaybolduğum / ben olduğum her yerde..

Terapi gibi.. Meme bir, gıcır taş iki....
Yahut belki psyco bir şey; o da mümkün :S

Seviyorum gıcır taşları :S
şimdi size 'gıcır taş' isimli şiirimi okuyacağım...


23 Ocak 2014 Perşembe

Küçük Prens

Küçük Prens hikayesini sevmediğimden bahsetmiş miydim?

Le Petit Prince... İsme bak.. İsminde hayır yok; ipne gibin buşt gibin bir şey..

Ne abi, noluyor öyle uzaylı prens olunca? Çiçek falan yetiştiriyordu kıl herif..

Artiz pez.ng, noolcek!



Selahattin Duman çok güzel yazmış yazmasına da; ben pek gülümseyemedim nedense :S http://m.gazetevatan.com/Columnists/Article?ID=351529

11 Ocak 2014 Cumartesi

Hayat Dersleri [7]

Keyfini kaçıracak belki ama, bil.. Duyarız ya hani 'çok yoğunum, kafamı kaşıyacak vaktim yok, ay kusura bakma bu hafta hep koşuşturma' vs diye.... Hah işte o cevaplar, istisnasız hemen her durumda yalandır güzel kardeşim.

Daha da ötesi, ucuz bir yalandır; yani kaliteli bir yalana dahi ihtiyaç duyulmamıştır sıklıkla (dost acı söyler)..

Aklında olsun güzel arkadaşım.. Büyük hevesle yaptığın xx teklife yahut ağız yoklamasına 'müsait değilim, çok yoğunum' gibi zırva bir cevap mı aldın? Hatta dur; Allah bilir, 'var aslında gönlüm' manasında alternatif bir karşı teklif de sunulmamıştır şimdi sana... Hehe :) Ula daha ne etsin adam/kadın?.... Koşarak uzaklaş.. Koşarak uzaklaş hemen oradan!.. Bir cacık olmaz ondan sana!..

Not et bir kenara; çok çok marjinal örnekler haricinde, görüşmeye gönlü olan adam hemen her durumda görüşür..

Şöyle düşün.. En yoğun çalışan meslek ne olabilir? Farzet Çapa Tıp Fakültesi acil servisinde gece nöbeti tutan bir genel cerrahi uzmanısın.. O tüm gece dötü koltuğa değmeyen doktor dahi, gerçekten isterse şayet, 'ben burayı terkedemeyeceğim, hasta yağıyor.. sen gelsene, kapıdan da olsa göreyim/özledim' der en kötü ihtimalle.. Ortak müsait vakitleri olmadığı için, sabahın 5'inde evden alıp kahvaltıya götüreni bilirim ben yahu; niyet olsun yeter ki..

Ha tabi bu dediğim, ilişkilerin adı konmadığı yahut çok erken safhaları için geçerli.. yoksa, elbette 40 yıllık dostların, 10 yıllık evli çiftlerin böylesi saçmalıklara ihtiyacı olmaz/olmamalı..

- Hayat Dersleri [6]
- Hayat Dersleri [5]
- Hayat Dersleri [4]
- Hayat Dersleri [3] *
- Hayat Dersleri [2]
- Hayat Dersleri [1]

6 Ocak 2014 Pazartesi

Mahmut mu Diyeydim?

"Öküzsün!" dedi....

Ultra harareti bir yatay jimnastik egzersizinin ardından, boş boş bakan gözleri ve suratındaki o manasız gülümsemeyle yatakalan pestil mod hanıma, "sıhhatler olsun" denmezmiş...

E ne diyeyeydim; "geçmiş olsun" mu?.. "gözün aydın" mı?.. "hoşgeldin/tebrik ederim" falan mı? Benim bilmediğim bir kalıbı mı var allasen bu işin?

Öküz olduk yine.. Piehhh...

Ne diyeydim; Mahmut mu diyeydim mesela?

4 Ocak 2014 Cumartesi

Hakiki Bir Erkek, Bakamasa da Görür

Benim gibi 'bakamayan' dingo pek çıkmaz sanıyorum pipili camiada.. Şükür ki, 'bakmadan görmek/hissetmek' diye bir realite var şu hayatta..

O da olmasa, neylerdik :S

Ahanda ilgili bir kaç yazım: Yine yaptım, yine yaptım.. - Tacizci Öküz